Type Here to Get Search Results !

10.SINIF, 1.ÜNİTE: YERLEŞME VE DEVLETLEŞME SÜRECİNDE SELÇUKLU TÜRKİYESİ OĞUZ GÖÇLERİ VE ANADOLU

10.SINIF, 1.ÜNİTE: YERLEŞME VE DEVLETLEŞME SÜRECİNDE SELÇUKLU TÜRKİYESİ OĞUZ GÖÇLERİ VE ANADOLU



Ders Notları

10.SINIF, 1.ÜNİTE ÖZET DERS NOTLARI

YERLEŞME VE DEVLETLEŞME SÜRECİNDE SELÇUKLU TÜRKİYESİ

Anadolu’nun VI. ve VII. yüzyıllarında Sasani ve Bizans arasında büyük savaşlar olmuş ve bu durum coğrafyanın tahrip olmasına yol açmıştır. XI. yüzyılda ise Bizans’ın vergi adaletsizlikleri ve kötü yönetimi, halkın devlete olan güvenini sarsmış, Türklerin fetihlerini kolaylaştırmıştır. Malazgirt Zaferi ile Bizans’ın hâkimiyeti zayıflamış ve Anadolu’nun Türkleşmesi başlamıştır.

OĞUZ GÖÇLERİ VE ANADOLU

XI. yüzyılda Oğuzların Selçuklu akınları, Anadolu’ya yönelik keşif ve fetih amaçlı başlamıştır. 1071 Malazgirt Zaferi, Anadolu’nun Türkler tarafından fethedilmesine zemin hazırlamış ve ilk Türk beylikleri bu dönemde hızla kurulmuştur. Anadolu’nun Bizans'ın zayıflığı ve iç karışıklıklar nedeniyle fethedilmesi kolaylaşmıştır.

SALTUKLULAR (1072-1202)

Erzurum merkezli Saltuklular, Anadolu’nun kuzeyindeki Gürcülere karşı mücadele etmiş ve mimari ile sanatta büyük başarılar elde etmiştir. Erzurum, Bayburt, Kars gibi önemli şehirlerde hüküm süren Saltuklular, Gürcistan ve Haçlı Seferleri sırasında önemli başarılar elde etmişlerdir. 1202’de Selçuklu Sultanı Rükneddin Süleyman Şah tarafından sona erdirilmiştir.

MENGÜCEKLER (1072-1228)

Erzincan, Kemah, Divriği ve Şebinkarahisar civarında hüküm süren Mengücekler, Selçuklulara bağlı olarak varlıklarını sürdürmüşlerdir. Mengücekler, özellikle Divriği Ulu Camii gibi mimari eserlerle ünlüdür. Depremler nedeniyle bazı eserler yok olmuştur. 1228’de Alaeddin Keykubat beyliği sonlandırmıştır.

DANİŞMENTLİLER (1080-1178)

Danişmentliler, Malazgirt Zaferi sonrasında kurulan güçlü bir beyliğidir. Sivas, Malatya, Kayseri ve Amasya gibi şehirlerde hüküm sürmüşlerdir. Haçlı Seferleri’ne karşı büyük bir direniş göstermiş ve Anadolu’nun Türkleşmesine önemli katkılarda bulunmuşlardır. Ayrıca, Anadolu’daki ilk medreseyi açmışlardır. 1178’de II. Kılıç Arslan beyliği sona erdirmiştir.

ARTUKLULAR (1102-1409)

Artuklu Beyliği, Artuk Bey'in oğulları tarafından Mardin, Hasankeyf ve Harput’ta üç kolda hüküm sürmüştür. Beylik, bilim, mimari ve sanatta büyük başarılar göstermiştir. Özellikle Cezeri gibi bilim insanları, bu dönemde ön plana çıkmıştır. Artuklular, Haçlılara karşı mücadelede de önemli bir rol oynamışlardır. 1409’da beyliğin son kolu Akkoyunlular tarafından yıkılmıştır.

ÇAKA BEYLİĞİ (1081)

Çaka Bey, İzmir merkezli ilk Türk denizci beyliği kurarak Ege Denizi’nde donanma faaliyetlerine başlamıştır. Midilli, Sakız ve Rodos gibi stratejik adaları fethetmiştir. Çaka Bey’in denizcilik faaliyetleri, Bizans’a karşı büyük bir tehdit oluşturmuş ve Türk denizciliğinin temelini atmıştır. Ancak, I. Kılıç Arslan tarafından ortadan kaldırılmıştır.

ANADOLU’DA SELÇUKLU-BİZANS MÜCADELESİ

Selçuklu Devleti, Bizans ile sürekli mücadele içinde olmuştur. 1077’de İznik’i ele geçirerek Türkiye Selçuklu Devleti’ni kuran Süleyman Şah, Bizans’a karşı büyük zaferler kazanmış ancak Antakya yolunda hayatını kaybetmiştir. Haçlı Seferleri sırasında başkent İznik’ten Konya’ya taşınmak zorunda kalınmış ve Selçuklular, Haçlı tehlikesine karşı Anadolu’yu savunmuşlardır.

ANADOLU’NUN TAPUSU: MİRYOKEFALON SAVAŞI

1176 yılında II. Kılıç Arslan, Bizans İmparatoru I. Manuel Komnenos ile yaptığı Miryokefalon Savaşı’nı kazanmıştır. Bu zafer, Bizans’ın Türkleri Anadolu’dan çıkarma umutlarını sona erdirmiş ve Türklerin Anadolu’daki hâkimiyetini kesinleştirmiştir. Miryokefalon Zaferi, Anadolu’nun Türk yurdu olarak tapusunun alındığı savaş olarak bilinir.

ANADOLU’NUN TÜRKLEŞMESİ

Anadolu’nun Türk yurdu haline gelmesi, Oğuz boylarının Anadolu’ya yerleşmesiyle başlamış, Malazgirt Zaferi ile hızlanmıştır. Bu süreçte kurulan beylikler, Anadolu’nun Türkleşmesine ve İslamlaşmasına katkıda bulunmuştur. Türkler, boylar birliği halinde Anadolu’ya yerleşmiş, devletleşme süreci başlamıştır.

BOYLAR BİRLİĞİNDEN DEVLETE

Türkler, Orta Asya’da boylar birliği şeklinde teşkilatlanmışlardır. Bu teşkilatlanmada oguş denilen aileler, urug (sülale), boy (aşiret) ve bodun (millet) olarak örgütlenmişlerdir. Boylar bir araya gelerek devleti (il veya el) oluşturmuştur. Anadolu’ya gelen Türkler de bu yapı ile beylikler ve devletler kurmuşlardır.

TÜRKİYE SELÇUKLULARI’NDA TEŞKİLAT VE SOSYOKÜLTÜREL YAPI

Türkiye Selçuklu Devleti, Bizans ve Haçlı saldırılarına karşı savunma yaparken, Türk beylikleri ve Eyyubilerle de mücadele etmek zorunda kalmıştır. Saray teşkilatında, hâcipler önemli görevler üstlenmiş, gulâm sistemi yaygınlaşmıştır. Devletin askeri, mali ve idari yapısını düzenleyen Divân-ı Saltanat, yönetimin merkezinde yer almıştır.

HAÇLILAR KARŞISINDA TÜRKLER

XI. yüzyılın sonlarından itibaren Haçlı Seferleri, Hristiyanların Müslüman dünyasına karşı başlattığı büyük askeri harekâtlardır. Türkler, bu seferlere karşı Anadolu’yu savunmuş ve Kudüs, Antakya gibi önemli merkezler için büyük mücadeleler vermiştir. Selahaddin Eyyubi’nin Hıttin Zaferi ile Kudüs tekrar Müslümanların eline geçmiştir.

ANADOLU’DA MOĞOL İSTİLASI

1243 Kösedağ Savaşı, Selçukluların Moğollara karşı ağır bir yenilgi almasıyla sonuçlanmıştır. Bu savaştan sonra Anadolu, Moğol egemenliği altına girmiş, halk ağır vergiler altında ezilmiş ve Anadolu Selçuklu Devleti siyasi gücünü kaybetmiştir. Moğol istilası, Anadolu’nun tahrip olmasına ve Beylikler Dönemi’nin başlamasına yol açmıştır.

SELÇUKLU-HARZEMŞAH-MOĞOL İLİŞKİLERİ

Yassıçemen Savaşı’nda Sultan I. Alâeddin Keykubad, Harzemşah Celâleddin’e karşı zafer kazanmış ve Harzemşah Devleti bu savaştan sonra zayıflamıştır. Bir yıl sonra Moğollar tarafından Harzemşahlar yıkılmış ve Anadolu Moğol akınlarına açık hale gelmiştir.

BABAÎ İSYANI (1240)

Babaî İsyanı, Moğol istilası sonrası Anadolu’ya gelen Türkmenlerin yerleşim sorunları nedeniyle devlete karşı ayaklanmasıdır. Yesevîlik tarikatına bağlı Baba İlyas’ın müridi Baba İshak tarafından başlatılan isyan, büyük bir Türkmen zümresini örgütlemiş ve devlete karşı büyük bir tehdit oluşturmuştur. İsyan, Türkiye Selçuklu Devleti’ni zayıflatmış ve Moğolların Anadolu’yu istila etmesine zemin hazırlamıştır.

KÖSEDAĞ SAVAŞI (1243)

Kösedağ Savaşı, Türkiye Selçukluları ile Moğollar arasında 1243 yılında yapılmış ve Selçuklu ordusu Moğollara karşı ağır bir yenilgi almıştır. Bu savaş sonrası Anadolu, Moğol egemenliği altına girmiş, Selçuklu Devleti siyasi gücünü kaybetmiştir.

MOĞOLLAR SONRASI ANADOLU’DA MUTASAVVIFLAR

Moğol istilası sonrası Anadolu’da siyasi otoritenin zayıflamasıyla halk, tasavvuf ehline yönelmiştir. Mevlânâ Celâleddîn-î Rûmî, Hacı Bektaş-ı Velî ve Yunus Emre gibi mutasavvıflar halk üzerinde büyük manevi etkiler bırakmış, sosyal huzurun sağlanmasında önemli rol oynamışlardır.

MEVLÂNÂ CELÂLEDDÎN-Î RÛMÎ

Mevlânâ Celâleddîn-î Rûmî, XIII. yüzyılda Anadolu’da sosyal huzurun sağlanmasında büyük bir etkiye sahip olmuş, Mevlevilik tarikatını kurmuştur. Mevlânâ’nın öğretisi, geniş kitleler üzerinde manevi bir etki bırakmış ve Mevlevilik, oğlu Sultan Veled tarafından sistemli hale getirilmiştir.

HACI BEKTÂŞ-İ VELÎ

Hacı Bektaş-ı Velî, Moğol istilası sonrası Anadolu’ya gelmiş ve Bektaşilik tarikatını kurmuştur. Hacı Bektaş-ı Veli, İslam’ın Anadolu’da yayılmasına büyük katkılarda bulunmuş ve toplumsal huzurun sağlanmasında önemli rol oynamıştır. Bektaşilik, Anadolu’nun sosyo-kültürel yapısında derin izler bırakmıştır.

YUNUS EMRE

Yunus Emre, XIII. yüzyıl Anadolu’sunda tasavvufi Türk şiirinin en önemli temsilcilerinden biridir. Yunus Emre’nin şiirleri, sade Türkçe ile halkın gönlünde yer etmiş, sosyal huzurun sağlanmasında büyük bir rol oynamıştır. Onun eserleri, Anadolu’da Türkçenin gelişmesine önemli katkılarda bulunmuştur.

ANADOLU’DA MOĞOL İSTİLASI

Moğol istilası, Anadolu’nun siyasi düzenini bozmuş ve halkı büyük ekonomik sıkıntılara sokmuştur. Selçuklu Devleti’nin zayıflamasıyla Anadolu’da Beylikler Dönemi başlamış ve Moğol baskısı ile birlikte Anadolu’da kurulan beylikler kendi bağımsızlıklarını ilan etmeye başlamıştır.

A

OĞUZ GÖÇLERİ VE ANADOLU

6. ve 7. yüzyıllarda Sasani ve Bizans İmparatorlukları arasındaki savaşlar, Anadolu’nun şehir ve kasabalarını harabeye çevirmiştir. Bu süreçte Bizans-Müslüman mücadeleleri de bölgeyi yıkıma uğratmış ve nüfusun azalmasına neden olmuştur. Büyük Selçuklular, Çağrı Bey liderliğinde önce keşif, ardından yurt edinme amacıyla Anadolu’ya akınlar yapmışlardır. 1071 Malazgirt Meydan Muharebesi Bizans’ın Anadolu’daki hâkimiyetini büyük ölçüde kırmış ve Anadolu’nun Türkleşmesi hızlanmıştır. Bu dönemde, Anadolu’nun "Türkiye" olarak anılmaya başlanması Batı kaynaklarında yer bulmuştur.



ANADOLU’NUN İLK FATİHLERİ

Anadolu’ya ilk Türk akınları 4. yüzyılın sonlarında Avrupa Hunları tarafından yapılmıştır. 6. yüzyılda Sabarlar, Konya, Kayseri ve Ankara civarına kadar ilerlemişlerdir. Abbasiler, Bizans’a karşı gaza amacıyla Türkleri Anadolu’nun sınır bölgelerine yerleştirmiştir. Büyük Selçuklu Devleti’nin kurulmasıyla Tuğrul Bey, Anadolu’yu yurt edinme politikasını başlatmıştır. Alp Arslan döneminde, 1064’te Ani Kalesi fethedilmiş ve 1071 Malazgirt Zaferi ile Anadolu’nun kapıları Türklere açılmıştır.


SALTUKLULAR (1072 -1202)

Erzurum merkezli kurulan Saltuklular, Kars, Bayburt, Oltu ve çevresinde hüküm sürmüştür. Rükneddin Süleyman Şah, Saltuklu Beyliğine son vermiştir.


MENGÜCEKLER (1072 -1228)

Mengücek Ahmet Gazi tarafından kurulan beyliğin merkezi Erzincan, Kemah, Divriği ve Şebinkarahisar’dır. Alaaddin Keykubat, Mengüceklere son vermiştir.DANİŞMENTLİLER (1080 -1178)

DANİŞMENTLİLER, Büyük Selçuklu Devleti’nin bir parçası olarak Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşmasında önemli bir rol oynamıştır. Danişment Gazi tarafından kurulan bu beylik, özellikle Sivas, Tokat, Amasya ve Malatya gibi stratejik bölgelerde hüküm sürmüştür. Danişmentliler, Haçlı Seferleri sırasında Batıdan gelen saldırılara karşı ciddi direniş göstermiştir. Yağıbasan Medresesi, bu beylik döneminde inşa edilmiş olup, Anadolu’nun en eski medreselerinden biridir. II. Kılıç Arslan’ın hükümdarlığı döneminde bu beylik Selçuklular tarafından ortadan kaldırılmıştır. Danişmentliler, aynı zamanda Anadolu’daki en güçlü beyliklerden biri olarak Haçlılara karşı verdiği mücadele ile tarihteki yerini almıştır.


ARTUKLULAR (1102 - 1409)

Artuklular, Hasankeyf, Mardin ve Harput bölgelerinde hüküm sürmüş, Anadolu’nun güneydoğusunda büyük bir güç olmuştur. Beyliğin kurucusu olan Artuk Bey, Malazgirt Savaşı’nda gösterdiği başarıyla tanınmış bir komutandır. Artuklular, özellikle Haçlı Seferleri döneminde Haçlılarla savaşarak İslam dünyasını savunmuşlardır. Bu beylik döneminde Cezerî gibi bilim insanları yetişmiş, fizik ve mühendislik alanında önemli gelişmeler kaydedilmiştir. Artuklular, bölgeye getirdikleri mimarî eserler ve güçlü yönetim sistemleriyle Anadolu’nun kalıcı Türk yurdu haline gelmesinde etkili olmuşlardır. Üç ana kola ayrılan Artuklu Beyliği, 1232 yılında Eyyubiler, 1409 yılında ise Akkoyunlular tarafından ortadan kaldırılmıştır.


ÇAKA BEYLİĞİ (1081-1095)

Çaka Bey, Türk Deniz Kuvvetleri’nin kurucusu olarak kabul edilir ve onun kurduğu beylik, Anadolu’nun batısında denizcilik faaliyetleriyle ön plana çıkmıştır. 1081 yılında İzmir merkezli olarak kurulan bu beylik, kısa sürede denizlerde etkili olmuş ve Midilli, Sakız, Sisam gibi stratejik adaları fethetmiştir. Çaka Bey, Bizans’a karşı denizden tehdit oluşturmuş ve Bizans’ın gücünü sarsmıştır. Çaka Bey’in denizcilik faaliyetleri, Türklerin deniz gücünü geliştirmeleri açısından büyük önem taşımaktadır. Ancak, Bizans’ın kışkırtmaları sonucu I. Kılıç Arslan tarafından öldürülmüş ve bu denizci beylik kısa sürede sona ermiştir. Çaka Bey’in kurduğu donanma, Türklerin denizcilikteki ilk büyük başarılarından biri olarak kabul edilir.


ANADOLU’DA SELÇUKLU-BİZANS MÜCADELESİ

1071 Malazgirt Zaferi ile Bizans’ın Anadolu üzerindeki hâkimiyeti zayıflamış, bu zafer sonrası Anadolu’da hızla Türk beyleri tarafından beylikler kurulmaya başlanmıştır. Türkiye Selçuklu Devleti, 1077 yılında Süleyman Şah tarafından İznik’te kurulmuş ve Anadolu’da kalıcı bir Türk devleti haline gelmiştir. I. Haçlı Seferi sırasında İznik Haçlılar tarafından ele geçirilmiş, Türkiye Selçuklu Devleti’nin başkenti Konya olmuştur. Selçuklu-Bizans mücadelesi, Miryokefalon Savaşı’na kadar devam etmiş ve bu savaş (1176) Bizans’ın Anadolu üzerindeki iddialarını sona erdirmiştir. Miryokefalon Zaferi, Anadolu’nun Türk yurdu olduğunu kesin olarak pekiştiren en önemli savaşlardan biridir. Selçuklular bu zaferden sonra, Bizans’ın Anadolu üzerindeki baskısını büyük ölçüde kırarak bölgede güçlü bir devlet yapısı oluşturmuşlardır.


ANADOLU’NUN TÜRKLEŞMESİ

Anadolu’nun Türkleşmesi süreci, Büyük Selçuklu Devleti ile başlamış, Malazgirt Zaferi sonrası hız kazanmıştır. Oğuz Türkleri, Anadolu’ya akınlar yapmış, Selçukluların başarıları sayesinde bu topraklara yerleşmişlerdir. Anadolu’da kurulan ilk Türk beylikleri, fetih politikalarıyla bu süreçte önemli rol oynamıştır. Beylikler döneminde Anadolu’da Türk kültürü ve İslamiyet hızla yayılmış, bu sayede Anadolu hem Türk yurdu haline gelmiş hem de İslamlaşmıştır. Özellikle Ahilik teşkilatı, tarikatlar ve medreseler aracılığıyla Anadolu’nun sosyo-kültürel yapısı da şekillendirilmiştir. Ayrıca, Anadolu’nun “Türkiye” olarak anılmaya başlanması da bu döneme rastlamaktadır.


TÜRKİYE SELÇUKLULARI’NDA TEŞKİLAT VE SOSYOKÜLTÜREL YAPI

Türkiye Selçuklu Devleti, merkeziyetçi bir yönetim yapısına sahip olup, Divan-ı Saltanat adı verilen yüksek yönetim organı tarafından yönetilmiştir. Saray teşkilatı içinde en önemli görevli olan hâcip, sultan adına devlet işlerini yürütmekle görevliydi. Sarayın en özel bölümü olan harem, sultanın ailesinin yaşadığı yerdi ve bu bölüm de devlet işleyişi açısından büyük öneme sahipti. Selçuklularda, vezir, sultanın mutlak vekili olarak görev yapar ve devlet işlerinin yürütülmesinde en etkili kişi olarak öne çıkardı. İkta sistemi, Türkiye Selçukluları tarafından da uygulanmış ve bu sistem Osmanlı Devleti’ne de aktarılmıştır. Selçuklu sultanlarının çocuklarını eğitmekle görevli Atabeyler, Osmanlı döneminde de benzer bir görevi üstlenmişlerdir. Türkiye Selçuklularında, Naib-i Saltanat olarak bilinen görev ise, sultanın yokluğunda devleti yönetmekle sorumlu kişiyi ifade etmektedir. İkta ve tımar sistemlerinin uygulanması, Anadolu’da tarımsal üretimin artmasına ve devletin askerî yapısının güçlenmesine katkıda bulunmuştur.


HAÇLILAR KARŞISINDA TÜRKLER

Haçlı Seferleri, Hristiyan dünyasının Müslümanlara karşı gerçekleştirdiği en büyük askeri harekâtlar olarak bilinir. Bu seferler sırasında Türkler, Anadolu’yu savunmada büyük başarılar elde etmişlerdir. I. Haçlı Seferi (1096-1099) sırasında Anadolu Selçukluları, Urfa ve Antakya gibi bölgeleri kaybetmiş, ancak Türklerin direnişi sayesinde Haçlılar Anadolu’da tam bir hakimiyet kuramamışlardır. II. Haçlı Seferi (1144-1149) sırasında, I. Mesut, Haçlılara karşı başarılı bir savunma yapmış ve Anadolu’yu korumuştur. III. Haçlı Seferi (1189-1192), Selahaddin Eyyubi’nin Kudüs’ü yeniden fethetmesiyle başlamış, Haçlılar ağır yenilgilere uğramıştır. Haçlı seferleri sırasında Anadolu’da Türk-İslam kültürü güçlenmiş, özellikle Anadolu’nun batı bölgelerinde Türkleşme ve İslamlaşma hız kazanmıştır. Haçlı Seferlerinin sonuçları sadece askerî zaferlerle sınırlı kalmamış, aynı zamanda Türk-İslam dünyası ile Batı dünyası arasında kültürel etkileşimler de artmıştır.



YASSIÇEMEN MUHAREBESİ (1230)

Yassıçemen Savaşı, Harzemşahlar ile Türkiye Selçuklu Devleti arasında 1230 yılında Erzincan yakınlarında yapılmıştır. Bu savaşta, Alaaddin Keykubat komutasındaki Selçuklu ordusu Harzemşahları mağlup etmiş ve Harzemşahlar büyük bir güç kaybına uğrayarak bir yıl sonra yıkılmışlardır. Bu savaş, Anadolu’nun Moğol akınlarına karşı savunmasız kalmasına neden olmuş ve Moğollar ile Türkiye Selçukluları arasında doğrudan temas başlamıştır. Ayrıca Harzemşahların zayıflaması, Anadolu’nun doğusunda bir tampon bölge olarak görev gören bu devletin ortadan kalkmasına ve Moğol istilalarının önündeki en büyük engelin yok olmasına yol açmıştır. Bu durum, Türkiye Selçuklu Devleti’nin ilerleyen yıllarda Moğollara boyun eğmesine giden sürecin temelini atmıştır.


BABA İSHAK İSYANI (BABAİLER İSYANI) (1240)

Baba İshak tarafından başlatılan bu isyan, Anadolu’da II. Gıyaseddin Keyhüsrev döneminde ortaya çıkmış ve Selçuklu Devleti’ni ciddi bir şekilde sarsmıştır. Baba İshak, halkın dinî duygularını kullanarak büyük bir destek kazanmış, özellikle Türkmenler arasında yaygın bir taraftar bulmuştur. Bu isyan, yalnızca sosyal ve ekonomik nedenlere dayanmamakta, aynı zamanda merkezi otoritenin zayıflaması ve Moğol baskısının artması gibi etkenlerden de beslenmiştir. Babai İsyanı, kısa sürede geniş bir alana yayılmış ve Selçuklu Devleti’nin zayıflamasına yol açmıştır. Her ne kadar isyan bastırılmış olsa da bu olay, Selçuklu Devleti’nin Moğol istilaları karşısında güçsüz kalmasına ve iç karışıklıkların artmasına neden olmuştur. İsyan, aynı zamanda Türkmenlerin devletle olan ilişkilerinde uzun süreli bir güven bunalımına da yol açmıştır.


KÖSEDAĞ SAVAŞI (1243)

Kösedağ Savaşı, Baycu Noyan komutasındaki Moğol ordusuyla, II. Gıyaseddin Keyhüsrev liderliğindeki Türkiye Selçuklu Devleti arasında gerçekleşen, Anadolu tarihinde büyük bir kırılma noktası olarak kabul edilen savaştır. Selçuklu ordusu, hazırlıksız ve kötü bir stratejiyle Moğollar karşısına çıkmış ve ağır bir yenilgi almıştır. Bu savaşın sonucunda, Türkiye Selçuklu Devleti Moğolların egemenliği altına girmiş, Anadolu Moğol istilası ve yağmalarına açık hale gelmiştir. Kösedağ yenilgisi sonrası Selçuklu Devleti, Moğollara bağlı bir devlet olarak yönetilmeye başlanmış ve siyasi bağımsızlığını büyük ölçüde yitirmiştir. Bu süreçte, Anadolu’daki ticaret yolları ve şehirler de Moğol saldırılarından büyük zarar görmüş, Anadolu’nun ekonomik yapısı zayıflamaya başlamıştır. Kösedağ Savaşı, Türkiye Selçuklularının zayıflama dönemine girmesi ve Anadolu Türk birliğinin dağılmasına neden olmuştur.


İLHANLILAR (1256-1353)

İlhanlılar, Cengiz Han’ın torunu Hülâgû Han tarafından kurulan ve İran merkezli olarak hüküm süren bir Moğol devletidir. İlhanlılar, Büyük Moğol İmparatorluğu’na bağlı bir eyalet olarak kurulmuş, ancak zamanla bağımsızlık kazanmışlardır. İlhanlılar, Anadolu’nun güneydoğusunda ve İran’da geniş bir alanda hüküm sürmüşlerdir. Devletin başkenti Tebriz olmuştur ve İlhanlılar, Moğolların en güçlü kollarından biri olarak tanınmıştır. İlhanlı Devleti’nin kuruluşundan itibaren Moğollar, Anadolu’ya baskınlar yaparak Türkiye Selçukluları üzerinde büyük bir tehdit oluşturmuştur. İlhanlılar döneminde, İran ve Anadolu’da büyük bir kültürel etkileşim yaşanmış, İlhanlılar hem Moğol kültürünü hem de yerel İran ve İslam kültürlerini benimsemişlerdir. 1295 yılında İlhanlı hükümdarı Gazan Han’ın Müslümanlığı kabul etmesiyle birlikte, İlhanlılar Müslüman bir devlet haline gelmiş ve İslam dünyasında daha etkili bir güç haline gelmiştir. İlhanlılar, 1353 yılında yıkılmış, ancak etkileri uzun süre devam etmiştir.


MOĞOLLAR ANADOLU’DA

Moğol İstilası, 1221 yılından itibaren batıya doğru genişlemiş ve Anadolu için ciddi bir tehdit oluşturmuştur. Kösedağ Savaşı sonrasında Moğollar, Anadolu’ya doğrudan hükmetmeye başlamışlardır. I. Alâeddin Keykubad, Moğol istilasına karşı önlemler almak amacıyla Konya, Kayseri ve Sivas gibi şehirlerin surlarını güçlendirmiş ve sınır kalelerini yeniden inşa ettirmiştir. Moğollar, Anadolu’da etkili bir askeri güç olarak varlıklarını uzun yıllar boyunca sürdürmüşlerdir. Moğolların Anadolu’daki hâkimiyeti, yalnızca askeri güçle sınırlı kalmamış, aynı zamanda siyasi ve ekonomik düzeni de derinden etkilemiştir. Moğollar, Anadolu’daki devletler arasında denge kurmaya çalışmış ve özellikle Türkiye Selçuklu Devleti’ni kontrol altında tutmuştur. Moğol istilası, Anadolu’daki birçok şehrin tahrip olmasına ve ticaret yollarının zarar görmesine yol açmıştır. Moğol dönemi, Anadolu’da toplumsal ve ekonomik dengelerin sarsıldığı, halkın büyük sıkıntılar yaşadığı bir dönem olmuştur. Moğol etkisi, Osmanlı Beyliği’nin yükselişine kadar devam etmiş ve Osmanlılar, Moğolların zayıflamasıyla birlikte Anadolu’da güç kazanmaya başlamışlardır.


AYN–I CALUT SAVAŞI (1260)

Ayn-ı Calut Savaşı, Moğollar ile Memlükler arasında yapılan ve Moğolların batıya doğru ilerleyişini durduran önemli bir savaştır. Memlük Sultanı Baybars, Moğol ordusunu Ayn-ı Calut’ta ağır bir yenilgiye uğratmış ve bu savaş, Moğolların Batı’daki ilerleyişini durdurmuştur. Ayn-ı Calut Savaşı, İslam dünyası için büyük bir zafer olarak kabul edilir ve Moğol istilasının sona ermesinde kritik bir rol oynamıştır. Bu savaştan sonra, Moğollar Batı’da daha fazla ilerleyememiş ve İslam dünyası üzerindeki Moğol baskısı azalmıştır. Ayn-ı Calut, aynı zamanda Baybars’ın askeri dehasını ve Memlüklerin gücünü ortaya koyan bir savaş olarak tarihteki yerini almıştır. Bu zafer, İslam dünyasında büyük bir moral kaynağı olmuş ve Memlüklerin gücünü pekiştirmiştir.


İKİNCİ BEYLİKLER DÖNEMİ

Kösedağ Savaşı sonrası Anadolu’da Moğol etkisinin artmasıyla İkinci Beylikler Dönemi başlamıştır. Bu dönemde, Anadolu Selçuklu Devleti’nin zayıflamasıyla birlikte Anadolu’da birçok küçük Türk beyliği kurulmuştur. Bu beylikler arasında Karamanoğulları, Candaroğulları, Germiyanoğulları, Hamitoğulları, Aydınoğulları ve Saruhanoğulları gibi güçlü beylikler bulunmaktadır. Bu beylikler, Anadolu’da siyasi ve askeri açıdan bağımsız hareket etmişler ve kendi bölgelerinde güç kazanmışlardır. İkinci Beylikler Dönemi, Osmanlı Beyliği’nin de yükseliş dönemiyle örtüşmektedir. Osmanlılar, bu beylikler arasında güç kazanarak Anadolu’da birliği yeniden sağlamaya çalışmışlardır. Anadolu’nun Türk-İslam kimliği bu dönemde daha da pekişmiş, beylikler arasındaki rekabet ise Anadolu’nun siyasi yapısında önemli değişimlere yol açmıştır.



MOĞOLLAR SONRASI ANADOLU’DA MUTASAVVIFLAR

Moğol baskısının artmasıyla birlikte, Anadolu’da kurulan Türkiye Selçuklularının sosyal ve ekonomik düzeni bozulmuş, halk manevi liderlere yönelmeye başlamıştır. Bu dönemde tasavvuf, toplumsal huzurun sağlanmasında önemli bir rol oynamıştır. Mutasavvıflar ve onların açtıkları tekke ve zaviyeler, Anadolu’da halkın manevi hayatına yön vermiştir. Bu dönemde Anadolu’da Mevlana Celaleddin-i Rumi, Hacı Bektaş-ı Veli ve Yunus Emre gibi büyük mutasavvıflar ön plana çıkmıştır. Tasavvufun yayılması, Anadolu’da İslam kültürünün güçlenmesine büyük katkı sağlamış ve halkın Moğol baskısından kaynaklanan sıkıntılarla başa çıkmasına yardımcı olmuştur. Mevlevilik, Bektaşilik ve diğer tarikatlar, halk üzerinde büyük bir etkiye sahip olmuş ve Anadolu’da derin izler bırakmıştır.


MEVLÂNÂ CELÂLEDDÎN-Î RÛMÎ

Mevlana Celaleddin-i Rumi, XIII. yüzyıl Anadolu’sunda yaşamış en büyük mutasavvıflardan biridir. Onun öğretileri, sevgi, hoşgörü ve insanlık değerlerine dayanan bir yaşam felsefesini içerir. Mevlana, Konya merkezli olarak Mevlevilik tarikatının kurucusu olmuş ve bu tarikat, Anadolu’da derin izler bırakmıştır. Sultan Veled, Mevlana’nın oğlu, Mevleviliği örgütlemiş ve Mevlevihaneler aracılığıyla bu tarikatı Anadolu, Bağdat, Rumeli ve daha geniş bölgelere yaymıştır. Mevlevilik, sadece manevi bir hareket olmakla kalmamış, aynı zamanda Anadolu’daki sosyal huzurun sağlanmasında önemli bir yer tutmuştur. Mevlana’nın düşünceleri, Mesnevi adlı eseri ile ölümsüzleşmiş, İslam dünyasında ve Batı’da büyük yankı uyandırmıştır. Mevlevi dervişleri, sema törenleri ile bilinir ve bu ritüel, Mevleviliğin sembollerinden biri olmuştur.


HACI BEKTÂŞ-I VELÎ

Hacı Bektaş-ı Veli, XIII. yüzyıl’da yaşamış ve özellikle Moğol istilası sonrası Anadolu’da derin etkiler bırakmış büyük bir mutasavvıftır. Horasan’da doğup yetişmiş olan Hacı Bektaş-ı Veli, daha sonra Anadolu’ya gelerek Suluca Karahöyük’e yerleşmiştir. Burada kurduğu Bektaşilik tarikatı, Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması sürecinde önemli bir rol oynamıştır. Bektaşilik, hoşgörü, eşitlik ve adalet üzerine kurulmuş bir tarikat olup, Anadolu’da geniş bir kitleye hitap etmiştir. Hacı Bektaş-ı Veli’nin öğretileri, Anadolu’nun kültürel ve dini hayatında derin izler bırakmış, Bektaşilik özellikle Osmanlı döneminde de etkili olmaya devam etmiştir. Bektaşilik, Osmanlı Yeniçeri Ocağı ile de ilişkilendirilmiş ve bu ocak içindeki manevi rehberlik görevini üstlenmiştir. Vilayetname adlı eserde, Hacı Bektaş-ı Veli’nin hayatı ve öğretileri anlatılmaktadır. Hacı Bektaş-ı Veli’nin etkileri, sadece Anadolu ile sınırlı kalmamış, Balkanlar ve diğer Müslüman coğrafyalarda da hissedilmiştir.


YUNUS EMRE

Yunus Emre, XIII. yüzyıl Anadolu’sunun en büyük halk şairlerinden ve mutasavvıflarından biridir. Yunus Emre, sade ve anlaşılır bir dille yazdığı şiirlerinde tasavvuf felsefesini işlemiş, sevgi, hoşgörü, barış ve insanlık gibi evrensel temalar üzerinde durmuştur. Onun şiirleri, halk arasında büyük bir kabul görmüş ve Türkçe’nin bir edebiyat dili olarak gelişmesine büyük katkı sağlamıştır. Yunus Emre’nin şiirlerinde işlediği tasavvufi konular, halkın günlük yaşamında önemli bir yer edinmiş ve Anadolu’da Türk-İslam kültürünün şekillenmesinde etkili olmuştur. Yunus Emre’nin şiirleri, halk arasında sevgi ve hoşgörü anlayışını yaymış ve onun manevi öğretileri, Anadolu insanının zorlu Moğol dönemi koşullarında moral ve direnç kaynağı olmuştur. Risaletü’n-Nushiyye adlı mesnevi tarzındaki eseri, onun düşünce dünyasının derinliklerine inen önemli bir kaynaktır. Yunus Emre, aynı zamanda Anadolu’da Türkçe tasavvuf edebiyatının kurucusu olarak kabul edilir ve onun etkisi yüzyıllar boyunca devam etmiştir.




Etiket:

Yorum Gönder

0 Yorumlar