10. SINIF TARİH, 4. ÜNİTE DERS NOTLARI

Admin
By -
0

ÜNİTE 4: BEYLİKTEN DEVLETE OSMANLI MEDENİYETİ

 

4.1 ANADOLU’NUN İSLAMLAŞMASI

SUFILER VE ALİMLERİN ÖĞRETİLERİNİN ANADOLU’NUN İSLAMLAŞMASINA ETKİLERİ

 Anadolu’nun İslamlaşması, Türk ve İslam tarihinin en önemli olaylarından birini oluşturmaktadır. Ancak bu durum kısa süre içinde gerçekleşmiş bir olay değildir.

1071 Malazgirt Zaferi'yle Anadolu’nun kapıların Türklere açılmış ve Anadolu’da ilk beylikler kurulmuştur. Böylece Türkleşme ve İslamlaşma süreci başlamıştır.

XIII. yüzyıl başlarından itibaren Orta Asya'dan Moğol İstilası'ndan dolayı kaçanların içinde yer alan pek çok süfi ve ilim Anadolu’ya gelerek Anadolu’nun İslamlaşmasında büyük bir rol üstlenmişlerdir.

 

MUTASAVVIFLAR

-         HOCA AHMET YESEVİ

Tarihte bilinen ilk büyük Türk mutasavvıfı unvanını taşır.

Piri Türkistan olarak anılır.

İslam inancını, Türk gelenek, inanç ve yaşam tarzı ile uygun biçimde sentezleme yolunu seçmiştir.

Divân-ı Hikmet adıyla yüzyıllar sonra derlenecek olan Hikmetleri aracılığıyla Türklere İslam'ı kolaylaştırarak benimsetmiştir.

Ahmet Yesevi, İlk Türk-İslam tarikatı olan Yesevilik Tarikatı'nın kurucusudur.

Birçok derviş yetiştirerek onları manevi fetihler için Anadolu’ya göndererek, Anadolu’nun İslamlaşmasında büyük rol oynamıştır.

İnsanları eğitme, onlara erdemli davranışlar kazandırmanın yanında, yardımlaşma ve dayanışma duygularını yaymayı ilke edinmiştir.

 

-         HACI BEKTAŞ-I VELİ

Hoca Ahmet Yesevi'nin kurmuş olduğu "Yesevilik Tarikatı"nın Anadolu’daki en büyük uygulayıcılarından biridir. Anadolu’da bir zaviye kurarak halkı aydınlatmaya çalışmıştır.

Fikirlerini "Makalat" adlı eserinde toplamıştır.

Halifelerini Rumeli'ye ve Balkanlara göndererek bu coğrafyaların İslamlaşmasına katkı yapmıştır.

 

-         MEVLÂNÂ CELÂLEDDİN-İ RÛMÎ

Türkiye Selçuklu hükümdarı I. Alaeddin Keykubat Dönemi'nde Konya'ya gelmiştir. Tasavvuf alanında çalışmalar yapmış bir âlimdir.

Öğretileri ile tüm insanlığa kucak açmıştır.

İnsanlara hoşgörü, neşe ve umut telkin etmiştir.

Onun fikir ve düşünceleri etrafında bilginler, devlet adamları, halk ve gayrimüslimler toplanmıştır. Mesnevi ve Divan-ı Kebir eserleri ile tanınmıştır.

 

-         AHİ EVRAN

Ahiliğin kurucusu ve aynı zamanda esnaf ve sanatkârların lideridir.

Türk-İslam dünyasının önemli sûfilerindendir.

İslamiyet'teki Fütüvvet teşkilatından esinlenerek Kayseri'de ilk Ahi teşkilatını kurmuştur.

Zamanla Ankara ve Kırşehir'de toplanan ahiler, Osmanlı Devleti'nin kuruluşu ve teşkilatlanmasında aktif rol üstlenmişlerdir. Ahiliğin temel amacı, zenginle fakir, üretici ile tüketici, emek ile sermaye, halk ile devlet arasında iyi ve sağlam ilişkiler kurarak sosyal adaleti gerçekleştirmektir.

 

-         YUNUS EMRE

XIII. yüzyılda, Türkiye Selçuklu Devleti'nin son dönemlerinde yaşamış bir sufidir. Anadolu’da insanları engin hoşgörü anlayışı ile etkilemiştir.

Belli bir tarikat kurmasa da fikirleri insanlar arasında kısa sürede yayılmıştır.

Farsça ve Arapça'nın genel kabul gördüğü bir dönemde, duygu ve düşüncelerini sade bir Türkçe ile yazmıştır.

 

-         HACI BAYRÂM-I VELİ

Anadolu’nun İslamlaşmasında rol oynayan sûfilerden biridir.

Bilim ve tasavvufu birleştirmiştir.

Müderris olarak birçok öğrenci yetiştirmiştir.

İnsanları birlik ve beraberlik yolunda eğiterek, dayanışma ve yardımlaşma duygularının yeşermesi için büyük çaba har- camıştır.

 

4.2. OSMANLI DEVLET İDARESİ

 

OSMANLI DEVLET İDARESİNİ OLUŞTURAN UNSURLAR

Osmanlı devlet idaresi seyfiye, ilmiye ve kalemiye olmak üzere üç sınıftan oluşmuştur.

Bu sınıflarda görev alacak kişilerde Müslüman olma şartı vardır.

 

-        SEYFİYE (ASKERİ BÜROKRASİ)

Kılıç sahibi anlamına gelen askerî sınıfı temsil etmişlerdir.

Bu sınıfın üyelerinin yönetim ve askerlikle ilgili yetki ve sorumlulukları vardır.

Divân-ı Hümayun'daki temsilcileri sadrazam (vezir-i âzam), vezirler, kaptanıderya ve yeniçeri ağasıdır. Taşradaki temsilcileri ise beylerbeyi ve sancakbeyidir.

 

-         KALEMİYE (SİVİL BÜROKRASİ)

İdari ve mali işlere bakan görevlilerdir.

Divândaki temsilcileri Anadolu’ ve Rumeli defterdarı ve nişancıdır. Bunların dışında başta reisülküttap olmak üzere her türlü yazışma işlerini yürüten kâtiplerde bu sınıfın üyeleridir.

Devletin iç ve dış yazışmaları, hazine arazileri ile ilgili kayıtların tutulması bu sınıfın görevidir.

 

-         İLMİYE (DİN, EĞİTİM VE HUKUK BÜROKRASİSİ)

İlimle uğraşan sınıf anlamına gelir.

Divândaki temsilcileri kazasker ve şeyhülislamdır (gerekli durumlarda divana katılır). Taşradaki temsilcileri kadılardır. Bunların dışında müderrisler de bu sınıfın üyesidir.

Eğitim ve öğretim, din ve hukuk alanlarında faaliyet yürütmüşlerdir.

Divân-ı Hümayun'daki temsilcilerinden olan Kazaskerler, Divân'a gelen davaları dinlemiş ve karara bağlamıştır. Ayrıca kadıların atanması, denetlenmesi ve terfi işlerine bakmışlardır.

İlmiye sınıfı yargı dışında açılacak medreselerin ve medreselerdeki müfredatın belirlenmesini sağladığı için eğitim; alınan kararların dine uygun olup olmadığı yönünde fetva verdiği için dini yetkiye de sahiptir.

İlmiye sınıfının taşradaki temsilcisi olan kadılar kazaların idari işlerini de üstlenmişlerdir.

 

KAZALARDA KADILARIN GÖREVLERİ

Halk arasındaki davalara bakmak ve çözümlemek,

Merkezden gelen emirleri halka ulaştırmak ve çözemediği davaları, halkın şikayetlerini merkeze iletmek, Evlenme, boşanma, vakıf kurma, kiralama, vekâlet verme, alım satım gibi işlemleri karara bağlamak,

Devlet görevlilerinin bütün uygulamalarını yargı denetiminden geçirmek,

Ticaret işlerini denetlemek, günlük hayatın sorunsuz şekilde yürümesini gözetmek,

Vergilerin düzenli bir şekilde toplanmasını sağlamaktır.

 

Bunların dışında kazalarda kadılar;

Verdiği kararları şeriye defterlerine kaydetmiştir.

Merkezi otoritenin sağlanması konusunda subaşı ve asesbaşı gibi zabıta kuvvetlerine gereken talimatları vermiştir.

Kazalara bağlı nahiyelerde bütün işler kadı naipleri tarafından yerine getirilmiştir.

 

4.3. OSMANLI EĞİTİM KURUMLARI

Osmanlı Devleti'nde eğitim ve öğretim etkinliğinin yapıldığı en temel kurum medresedir.

Medreselerde eğitim, ortaöğretim ve yükseköğretim düzeyinde verilmiştir.

Medreselerde din, sosyal ve fen bilimi alanlarında dersler okutulmuştur.

İlk Osmanlı medresesi Orhan Bey Dönemi'nde İznik'te açılan "Orhan Gazi Medresesi'dir. Bu medresenin ilk müderrisi Mevlânâ Davud el-Kayseri'dir.

Yine bu dönemde Bursa'da Lala Şahin Medresesi, I. Murat Dönemi'nde ise Hüdavendigar Medresesi açılmıştır. Medrese eğitimini tamamlayanlar müftü, kadı, doktor, astronom ve müderris gibi görevlere gelmişlerdir.

Medreselerin dışında tekke ve zaviyelerde eğitim verilerek insanlar yetiştirilmiştir.

 

4.4. TÜRK DÜNYASINDA YETİŞMİŞ BAZI BİLİM İNSANLARI

 

-         AKŞEMSEDDİN (1390-1459)

Hacı Bayram Veli'nin müridi, II. Mehmet'in hocasıdır.

Amasya ve Osmancık medreselerinde tip, eczacılık ve tasavvuf alanında çalışmalar yapmıştır.

Maddelü'l-Hayat adlı eserinde ilk defa bazı hastalıkların, tohum adını verdiği mikroplardan kaynaklandığını öne sürmüştür. Bu yüzden mikrobiyolojinin kurucusu kabul edilmektedir. Ayrıca bazı hastalıkların kalıtım yoluyla geçtiğini söylemiştir. Bedensel hastalıkların yanında, ruh hastalıklarının da tedavisiyle uğraşmış ve başarılı sonuçlar elde etmiştir.

 

-          ULUĞ BEY (1394-1449)

Timur'un torunu ve Timur Devleti'nin dördüncü hükümdarıdır.

Matematik ve astronomi alanında çalışmalar yapmıştır.

İnşa ettirdiği Semerkant Rasathanesi'nde astronomi alanında çalışmalar yapmıştır.

Burada kullanılan en önemli gözlem araçlarından birisi Güneş'in meridyen geçişlerinin ölçüldüğü "meridyen kadranı"dır.

 

      -      ALİ KUŞÇU (1403 - 1474)

İlk öğrenimini Semerkant'ta yapmıştır.

Kadizade Rumi ve Uluğ Bey'den matematik ve astronomi dersleri almıştır.

"Ay'ın, Toprak şekillerine Dair Rîsaleler" adlı eserini Uluğ Bey'e sunmuştur.

Uluğ Bey'in ölümü sonrası İstanbul'a gelerek Ayasofya Medresesi'nde müdürlük yapmıştır.

Matematik alanında "Muhammediye" astronomi alanında "Fethiye" adını verdiği eseri yazmıştır.

İstanbul'un enlem ve boylamını ölçmüş ve çeşitli güneş saatleri yapmıştır.

Osmanlı medreselerinde matematik öğrenimini başlatmıştır.

Ay'ın haritasını çıkaran ilk bilim insanı olarak tarihe geçmiştir. Bu nedenle NASA tarafından Ay'daki bir bölgeye onun adı verilmiştir.

1474 yılında ölen bu büyük bilgin, Türkiye'deki ilk ve gerçek astronomi hocasıdır.


HALK KÜLTÜRÜ VE EDEBİYAT · Osmanlı Devleti’nin Kuruluş Dönemi’nde ortaya çıkan sözlü ve yazılı edebiyat ürünleri, Türkiye Selçukluları ve Beylikler döneminin kültür dünyasıyla benzerlik gösterir. Anadolu’da 12. Yüzyıldan itibaren farklı sınıf ve seviyeden insanlar; hikaye dinleyerek, kukla ve taklit izleyerek, nükte ve şaka yaparak gülüp eğlenirdi. Türkiye Selçuklu ve Anadolu beyliklerinin saraylarında nedim, komik, taklitçi, ozan ve şairler bulunurdu. · Osmanlı Devleti, çeşitli etnik ve dinî kökenden halkların ticari, sosyal, kültürel, dinî ve bilimsel etkinliklerini sürdürdüğü bir devlettir. Bu sebeple Osmanlı Devleti’nde, geniş ve zengin bir kültürel birikim oluşmuştur. Farklı kültürlerin katkılarıyla oluşan bu birikim, tarih boyunca yazılı veya sözlü olarak kuşaktan kuşağa aktarılmıştır. · Osmanlılarda Kültürün yazılı olarak aktarılmasında çoğunlukla ferman, berat, ahitname gibi devlet yayınları ile telif veya tercüme kitap, risale ve minyatür vb. kullanılmıştır. Not: I. Murad tarafından Bursa’da kurulduğu ifade edilen kütüphane, ilk saray kütüphanesi olarak nitelendirilir. · II. Murad, Türk diline önem veren bir padişahtır, Türkçe eserler yazdırdığı gibi birçok yabancı eserin de Türkçeye tercümesini sağlamıştır. Danişmentli ve Selçuklu devirlerindeki Fars kültürünün etkilerini unutturmak için çalışmıştır. · Türk diline ait önemli eserler olan Yazıcızade Ali’nin “Tevarih-i Al-i Selçuk”u; Molla Arif Ali’nin “Danişmendname”si; Şeyhi’nin “Hüsrev ve Şirin”i; Mercimek Ahmet’in “Kabusnâme”si; Yazıcızade Mehmet Efendi’nin “Muhammediyye” adlı eseri II. Murad Devri’nde yazılmıştır. Not: Aşık Paşa’nın yazdığı “Garipname” adlı eser Türkçe yazımı teşvik edilen eserlerdendir.

· İslamiyet öncesinde konar-göçer olan Türkler zamanla yerleşik hayatı benimsemiştir. Yerleşik hayat süren Osmanlılar İstanbul’da ve Anadolu’da; bir çok cami, medrese, mescit, han ve hamam gibi yapılar imar etmiştir. · Osmanlı Devleti’nin fethettiği şehirlerde Türkler, Bizans mahalleleri dışında kendi mahallelerini kurdu. Osmanlı’da mahalle, birbirini tanıyan bir ölçüde birbirinin davranışlarından sorumlu, sosyal dayanışma içinde olan kişilerden oluşmuştur. Osmanlı Dönemi’nde Filibe, Sofya, Belgrad, Üsküp, Manastır, Köstence ve Rusçuk birer küçük kasaba veya köy zaman içerisinde büyük şehirler hâline gelmiştir. Osmanlılarda El Sanatları · Osmanlıların büyümesiyle birlikte Şehirler; mimarisiyle, zanaat, sanat ve kültür faaliyetleriyle birer yaşam merkezi haline gelmiştir. İznik, Bursa, Edirne ve İstanbul, Osmanlı sanat ve mimarisinin beşiği olmuştur. · Osmanlı ahşap ve taş işlemeciliği, dokumacılık, çinicilik ve hat sanatları yeni bir ifade ve anlatım zenginliği kazanmıştır. Nakkaşlar, kuyumcular, katipler, ciltçiler, çiniciler, kumaş dokuyucuları gibi sanat ve zanaat grupları, kendi içlerinde birer eğitim kurumu gibi çalışmıştır. · Bu meslek gruplarının ustaları, Ahilik teşkilatına bağlı olarak loncalar oluşturmuş ve “esnaf şeyhleri” tarafından yönetilmiştir. Ahşap işlemeciliği, Osmanlılar Devri’nde daha ziyade geometrik yıldız motifleri ile fildişi ve sedef kaplamalı olarak yapılmıştır. Taş süsleme sanatı, XV. yüzyılda Osmanlı Devleti’nde hızla gelişme göstermiştir. İlk dönem Osmanlı mimarisinde taş işlemeciliği, örnekleri Bursa Yeşil Camii yüzey süslemesinde ve Edirne Eski Camii minberinde görülmüştür.


ÖZETLE; Osmanlı Devleti'nin kuruluş döneminde ortaya çıkan edebiyat ve halk kültürü, Türkiye Selçukluları ve Beylikler dönemiyle benzerlik gösterir. Osmanlı Devleti, çeşitli etnik ve dini kökenlere sahip halkların kültürel etkinliklerini sürdürdüğü bir devletti ve geniş bir kültürel birikim oluşturdu. Ayrıca, Osmanlılar döneminde Türk diline önem verildi, yazılı eserlerin yanı sıra mimari, zanaat ve sanat faaliyetleri de gelişti. Osmanlılar, İstanbul ve Anadolu'da birçok yapı inşa etti ve şehirler yaşam merkezleri haline geldi. El sanatları da gelişerek yeni bir ifade ve anlatım zenginliği kazandı.


AHMET YESEVİ




MEVLANA-1



MEVLANA-2




AHİ EVRAN

Yorum Gönder

0Yorumlar

Sizin Görüşünüz Bizim İçin Değerli!

Yorum Gönder (0)