Osmanlı İmparatorluğu, 16. yüzyılın sonlarına doğru genişlemenin sınırlarına ulaşmış ve giderek güç kaybetmeye başlamıştır. Bu dönem, imparatorluğun idari, askeri ve ekonomik anlamda duraklamaya girdiği bir süreç olarak tanımlanmaktadır. Osmanlı Duraklama Dönemi (17. yüzyıl), köklü değişimlerin yaşandığı ve reform gereksinimlerinin ortaya çıktığı bir dönemdir.
Duraklama Dönemi’nde, Osmanlı Devleti’nin askeri başarısızlıkları ve toprak kayıpları artmıştır. Avrupa'da meydana gelen teknolojik ilerlemeler ve siyasi birlikler, Osmanlıların batıda üstünlüğünü kaybetmesine yol açmıştır. İçeride ise merkezi otoritenin zayıflaması, ayaklanmaların artması ve tımar sisteminin bozulması gibi sorunlar yaşanmıştır. Ekonomik anlamda ise devletin gelir kaynakları azalmış, mali bunalımlar baş göstermiştir. Bu sorunlara çözüm bulmak amacıyla zaman zaman yenilikçi adımlar atılsa da kalıcı başarılar elde edilememiştir.
Osmanlı Duraklama Dönemi, imparatorluğun önceki yüzyıllardaki ihtişamını kaybettiği ve yavaş yavaş gerilemeye başladığı bir süreçtir. Bu dönemdeki zorluklar, imparatorluğun yapısal reformlara olan ihtiyacını ortaya çıkarmış ve sonraki yüzyıllarda yapılacak köklü değişikliklerin temelini hazırlamıştır. Duraklama Dönemi, Osmanlı’nın gücünü kaybettiği, ancak aynı zamanda modernleşme ve yenilik ihtiyacını fark ettiği bir geçiş dönemi olarak değerlendirilmelidir.
OSMANLI DURAKLAMA DÖNEMİ (1595-1774)
XVII. yüzyılda Osmanlı Devleti, stratejik rakipleri olan Fransa, Rusya, Avusturya, İspanya, Lehistan, Venedik ve Safevi Devleti ile çeşitli mücadelelere girmiştir. Bu dönemde Osmanlı Devleti, Avrupa’da genişlemesini sürdürmeye çalışırken doğuda Safevilerle, batıda ise Avusturya ile uzun süren savaşlar yapmıştır.
XVII. yüzyıl boyunca Osmanlı Devleti, Batı'da Avusturya ve Habsburglar, Doğu'da ise Safeviler ile uzun süren savaşlara girmiştir. Avusturya ile olan mücadeleler, 1593'te başlayan ve on dört yıl süren savaşlarla devam etmiş, ancak Zitvatorok Antlaşması (1606) ile sonuçlanmıştır. Bu antlaşma Osmanlı Devleti'nin diplomatik alanda prestij kaybetmesine neden olmuştur. Aynı dönemde doğuda Safevilerle yapılan savaşlar da Ferhat Paşa Antlaşması (1590) ve Kasr-ı Şirin Antlaşması (1639) gibi antlaşmalarla sona ermiştir. Bu antlaşmalar, Osmanlı Devleti'nin doğudaki sınırlarını güvence altına almıştır.
Osmanlı Devleti, Avusturya ile 1593’te geniş cephede on dört yıl sürecek savaşlara girmiştir. Bu dönemde Avusturya'ya karşı önemli başarılar elde edilse de Zitvatorok Antlaşması (1606) ile Osmanlı Devleti, Batı'daki prestijini kaybetmiştir. Savaş sırasında Osmanlı ordusu, Yanıkkale ve Eğri gibi kaleleri ele geçirmiş ve Haçova Meydan Savaşı’nda Avusturya ordusunu yenmiştir.
Osmanlı Devleti ile Safevi Devleti arasındaki mücadeleler XVI. yüzyılın sonlarından itibaren Kafkasya ve Batı Türkistan üzerinde yoğunlaşmıştır. Ferhat Paşa Antlaşması (1590) ile Safeviler, Osmanlı üstünlüğünü kabul etmiştir. Ancak daha sonraki dönemde Safeviler yeniden güç kazanarak Osmanlılar ile savaşa devam etmişlerdir. 1639 yılında Kasr-ı Şirin Antlaşması ile iki devlet arasında kalıcı bir barış sağlanmış ve bugünkü Türkiye-İran sınırı belirlenmiştir.
Avrupa’da din temelli savaşlar, özellikle Habsburg Hanedanı’nın Avrupa’da güç kazanma isteği ve Protestanlık hareketleri ile başlamıştır. Otuz Yıl Savaşları (1618-1648), Protestanlık ve Katoliklik arasındaki mücadeleleri içeren bir dönemi kapsamıştır. Bu savaşlar, Westphalia Barışı (1648) ile sona ermiş ve Avrupa’da modern devlet sisteminin temelleri atılmıştır.
Habsburg Hanedanı, Avrupa'da tek hakim güç olma isteğiyle Protestanlara karşı savaş başlatmış, bu durum din temelli çatışmaları beraberinde getirmiştir. Martin Luther'in başlattığı Protestanlık hareketi ile Avrupa’da büyük değişimler yaşanmıştır. Savaşların sonunda Protestanlık resmen tanınmış ve Westphalia Antlaşması ile Avrupa'da siyasi dengeler değişmiştir.
- Protestanlık, Katoliklik ile eşit sayılmıştır.
- Habsburg Hanedanı zayıflamış, Almanya’da yerel prenslikler öne çıkmıştır.
- Modern devlet anlayışı gelişmiş, kilisenin devlet üzerindeki etkisi azalmıştır.
XVII. yüzyıldan itibaren Avrupalı devletler, sömürgecilik faaliyetlerine hız vererek denizcilikte büyük bir güç haline gelmişlerdir. Coğrafi keşifler sonrası İngiltere, Hollanda ve Fransa gibi devletler okyanuslarda hakimiyet kurmaya başlamışlardır. Osmanlı Devleti de denizcilikte kadırgadan kalyona geçiş yaparak teknolojik bir dönüşüm yaşamış ancak Akdeniz'deki gücünü yavaş yavaş kaybetmiştir.
XVII. yüzyıl sonlarında Osmanlı Devleti, kadırga tipi gemilerden kalyon tipi gemilere geçiş yaparak donanmasını güçlendirmiştir. Ancak bu teknolojik değişim, Osmanlı donanmasının denizlerdeki hakimiyetini tamamen koruyamamış, 1770 Çeşme Baskını ile büyük bir yenilgi yaşanmıştır.
1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Osmanlı donanması, Rus donanmasının ani saldırısıyla Çeşme Limanı'nda yakılmış ve Osmanlı Devleti bu baskından büyük zarar görmüştür. Bu olay, Osmanlı deniz gücünün zayıflamasına neden olmuştur.
XVIII. yüzyılın başlarından itibaren Osmanlı Devleti, Karlofça Antlaşması (1699) ile kaybettiği toprakları geri almaya çalışmıştır. Ancak Pasarofça Antlaşması (1718) ile bu umutlarını yitirmiş ve savunma siyaseti izlemeye başlamıştır.
Osmanlı Devleti, XVIII. yüzyılda Rusya'ya karşı Prut Savaşı'nı kazanmış ve Prut Antlaşması ile İstanbul Antlaşması’nda kaybettiği yerleri geri almıştır. Bu antlaşma, Osmanlı Devleti'ne kaybettiği toprakları geri alma umudu vermiştir.
Osmanlı Devleti, Avusturya’ya karşı Pasarofça Antlaşması’nı imzalayarak Batı'da kaybettiği toprakları geri alma umudunu tamamen kaybetmiş ve savunmaya yönelik bir dış politika izlemeye başlamıştır.
Osmanlı Devleti, Rusya ile yaptığı 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı’ndan büyük bir mağlubiyetle çıkmış ve Küçük Kaynarca Antlaşması’nı imzalamak zorunda kalmıştır. Bu antlaşma ile Kırım, Osmanlı Devleti'nden ayrılmış ve bağımsız bir hanlık haline gelmiştir. Ayrıca Rusya, Osmanlı topraklarında büyük imtiyazlar elde etmiştir.
- Kırım, Osmanlı Devleti'nden ayrılarak bağımsız bir hanlık olmuştur.
- Rusya, Karadeniz ve Akdeniz’de ticari serbestlik kazanmıştır.
- Osmanlı Devleti, Karadeniz üzerindeki hakimiyetini kaybetmiştir.
1595-1774 yılları arasında Osmanlı Devleti, hem Batı'da hem de Doğu'da stratejik rakiplerine karşı uzun süren savaşlar vermiştir. Bu savaşların sonunda Osmanlı Devleti, Batı'daki prestijini yitirmiş, Avrupa’nın yeni diplomatik kurallarına göre hareket etmeye başlamıştır. Aynı zamanda, denizcilik alanındaki zayıflamaları ve toprak kayıpları ile Osmanlı Devleti savunma politikalarına yönelmiştir. Özellikle Küçük Kaynarca Antlaşması, Osmanlı Devleti’nin Kırım üzerindeki hakimiyetini kaybetmesine neden olmuş ve Karadeniz’deki üstünlüğünü sona erdirmiştir. XVIII. yüzyıl boyunca Osmanlı Devleti, Avrupa'da kaybettiği toprakları geri alma umudunu büyük ölçüde yitirmiştir.
Sizin Görüşünüz Bizim İçin Değerli!