AÇIK UÇLU SORULAR
II. Viyana Kuşatması (1683), Osmanlı Devleti'nin Avrupa'daki genişleme politikalarının sonunu getirmiştir. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa komutasındaki kuşatma başarısızlıkla sonuçlandığında, Osmanlı ordusunun askeri zayıflıkları ortaya çıkmış ve Avrupalı devletlere Osmanlı’nın eski gücünde olmadığını göstermiştir. Bu olay, Kutsal İttifak’ın kurulmasına neden olmuş ve Osmanlı Devleti, Avusturya, Lehistan, Venedik ve Rusya ile uzun yıllar süren savaşlara girmiştir. II. Viyana Kuşatması’nın başarısızlığı, Osmanlı İmparatorluğu’nun Batı’ya karşı genişleme politikalarını durdurmuş, Avrupa karşısında sürekli savunmada kalmasına yol açmıştır. Ayrıca, bu yenilgi, Osmanlı ordusunun modernizasyon ihtiyacını gündeme getirmiş ve uzun vadede Osmanlı Devleti’nin zayıflama sürecini hızlandırmıştır.
1606 yılında imzalanan Zitvatoruk Antlaşması, Osmanlı Devleti’nin Avusturya karşısındaki üstünlüğünü kaybettiği ilk büyük antlaşmadır. Bu antlaşmayla Avusturya Arşidükü, protokolde Osmanlı padişahına eşit sayılmış ve Osmanlı, Avusturya karşısında siyasi üstünlüğünü yitirmiştir. Bu gelişme, Osmanlı Devleti'nin Batı ile ilişkilerinde bir dönüm noktasıdır, çünkü Avusturya'nın Osmanlı'nın gözünde artık denklik kazanması, Avusturya ile dengeli bir diplomasi yürütme zorunluluğunu getirmiştir. Osmanlılar, bu antlaşmadan sonra Avusturya’ya her yıl vergi ödemekten muaf tutulmuş ve bu durum, Osmanlı’nın Batı’daki üstünlük döneminin sona erdiğini göstermiştir.
Kutsal İttifak Savaşları (1683-1699), Osmanlı Devleti'nin Batı'daki askeri gücünü büyük ölçüde zayıflatmıştır. II. Viyana Kuşatması’nın ardından Avusturya, Lehistan, Venedik ve Rusya Osmanlı’ya karşı birleşerek 16 yıl süren savaşlar yürütmüştür. Osmanlı Devleti bu savaşlarda ağır yenilgiler almış ve geniş çapta toprak kayıpları yaşamıştır. 1699 yılında imzalanan Karlofça Antlaşması ile Osmanlı Devleti, Avrupa'da ilk kez büyük toprak kayıplarına uğramış, Macaristan, Erdel ve Ukrayna gibi stratejik bölgeleri Avusturya, Lehistan ve Venedik’e bırakmıştır. Bu gelişmeler, Osmanlı’nın Avrupa'daki genişleme politikasının sona erdiğini ve savunma stratejilerine yöneldiğini göstermiştir. Ayrıca, bu savaşlar Osmanlı'nın Batı'da diplomasiye daha fazla başvurma zorunluluğunu doğurmuştur.
Pasarofça Antlaşması (1718), Osmanlı Devleti’nin Batı karşısında ilk kez üstünlüğünü tamamen kaybettiği bir antlaşmadır. Bu antlaşma, Osmanlı'nın Avusturya ve Venedik karşısındaki yenilgilerini kabul ettiği ve Batı ile barışçıl ilişkileri sürdürme yönündeki ilk adımı attığı bir dönüm noktasıdır. Antlaşma ile Osmanlı Devleti’nin Batı'ya yönelik genişleme politikalarından vazgeçip savunma stratejilerine yöneldiği bir döneme girilmiştir. Pasarofça Antlaşması ile birlikte Osmanlı Devleti’nde Batı’yı daha yakından tanıma ve Batı’dan ilham alma süreci başlamıştır. Bu süreç, Lale Devri'ni başlatarak Osmanlı'da kültürel, mimari ve bilimsel alanda Batı'nın etkisinin hissedildiği bir dönem olmuştur. Ancak bu dönem, aynı zamanda Osmanlı yöneticilerinin eğlence ve zevke düşkünlüğü nedeniyle sosyal huzursuzlukları da artırmış ve Patrona Halil İsyanı ile sona ermiştir.
Osmanlı Devleti, IV. Mehmet döneminde, 1645-1669 yılları arasında 24 yıl süren bir kuşatma sonucunda Girit Adası'nı Venediklilerden almıştır. Girit Adası'nın fethi, Venediklilere karşı kazanılan bu zaferdir. Bu fetihle Osmanlı Devleti'nin Doğu Akdeniz'deki hâkimiyetini güçlendirmiştir. Girit’in alınması, Osmanlı’nın Akdeniz ticaret yollarını kontrol altına almasını sağlayarak ekonomik açıdan da devlete katkıda bulunmuştur.
1672 yılında Lehistan ile imzalanan Bucaş Antlaşması, Osmanlı Devleti'nin Batı’daki en geniş sınırlarına ulaşmasını sağlamıştır. Bu antlaşma ile Osmanlı, Lehistan'dan Podolya bölgesini almıştır. Bucaş Antlaşması, Osmanlı'nın Batı'da geçici bir başarı elde ettiği ancak kalıcı olmadığı bir antlaşmadır.
1639 yılında IV. Murat Döneminde imzalanan Kasrı Şirin Antlaşması ile Osmanlı Devleti, Safevilerle olan sınırlarını belirlemiş ve uzun süren savaşlara son vermiştir. Bu antlaşma ile belirlenen sınırlar fazla bir değişikliğe uğramadan günümüzdeki Türkiye-İran sınırını belirlemiştir. Bu antlaşma, doğuda uzun süreli bir barışın sağlanmasına yardımcı olmuş, Osmanlı Devleti’nin doğu sınırında istikrar sağlamıştır. Bu da Osmanlı Devleti’nin Batı’ya yönelmesine ve Avrupa’daki seferlere ağırlık vermesine olanak tanımıştır.
II. Viyana Kuşatması (1683), Osmanlı Devleti'nin Avrupa'daki genişleme politikalarının sonunu getirmiştir. Merzifonlu Kara Mustafa Paşa komutasındaki kuşatma başarısızlıkla sonuçlandığında, Osmanlı ordusunun askeri zayıflıkları ortaya çıkmış ve Avrupalı devletlere Osmanlı’nın eski gücünde olmadığını göstermiştir. Bu olay, Kutsal İttifak’ın kurulmasına neden olmuş ve Osmanlı Devleti, Avusturya, Lehistan, Venedik ve Rusya ile uzun yıllar süren savaşlara girmiştir. II. Viyana Kuşatması’nın başarısızlığı, Osmanlı İmparatorluğu’nun Batı’ya karşı genişleme politikalarını durdurmuş, Avrupa karşısında sürekli savunmada kalmasına yol açmıştır. Ayrıca, bu yenilgi, Osmanlı ordusunun modernizasyon ihtiyacını gündeme getirmiş ve uzun vadede Osmanlı Devleti’nin zayıflama sürecini hızlandırmıştır.
1606 yılında imzalanan Zitvatoruk Antlaşması, Osmanlı Devleti’nin Avusturya karşısındaki üstünlüğünü kaybettiği ilk büyük antlaşmadır. Bu antlaşmayla Avusturya Arşidükü, protokolde Osmanlı padişahına eşit sayılmış ve Osmanlı, Avusturya karşısında siyasi üstünlüğünü yitirmiştir. Bu gelişme, Osmanlı Devleti'nin Batı ile ilişkilerinde bir dönüm noktasıdır, çünkü Avusturya'nın Osmanlı'nın gözünde artık denklik kazanması, Avusturya ile dengeli bir diplomasi yürütme zorunluluğunu getirmiştir. Osmanlılar, bu antlaşmadan sonra Avusturya’ya her yıl vergi ödemekten muaf tutulmuş ve bu durum, Osmanlı’nın Batı’daki üstünlük döneminin sona erdiğini göstermiştir.
1683’te Osmanlı ordusu II. Viyana Kuşatması sırasında başarısız olmuş ve bu bozgun, Avrupa'da Osmanlı karşıtı ittifakların oluşmasına zemin hazırlamıştır. II. Viyana Bozgunu, Osmanlı Devleti’nin Avrupa'daki genişlemesinin sonunu getiren önemli bir dönüm noktasıdır. Bu bozgun, Osmanlı’nın Avrupa karşısında zayıflamaya başladığını göstermiş, Batı’daki prestiji büyük ölçüde sarsılmış ve Avrupalı devletler arasında Osmanlı’ya karşı bir birlik oluşturulmasına zemin hazırlamıştır.
Osmanlı-Kutsal İttifak Savaşları, II. Viyana Bozgunu’nun ardından Avusturya, Polonya, Venedik ve Rusya’nın Osmanlı Devleti’ne karşı birleşmesiyle başlamıştır. Bu savaşlar Osmanlı Devleti için büyük toprak kayıpları ile sonuçlanmıştır. Bu savaşlar, Osmanlı'nın Avrupa’daki etkinliğinin zayıfladığı ve savunma pozisyonuna geçtiği bir dönemin habercisi olmuştur.
1699 Karlofça Antlaşması, Osmanlı Devleti'nin Avrupa’da büyük toprak kayıplarına uğradığı bir antlaşma olarak kabul edilir. Karlofça Antlaşması, Osmanlı Devleti’nin büyük toprak kayıpları yaşadığı bir antlaşmadır ve Avrupa'daki üstünlüğünün sona erdiği kabul edilir. Karlofça Antlaşması, Osmanlı Devleti için Batı'daki fetihlerin sonu ve savunma pozisyonuna geçişin başlangıcı olarak kabul edilebilir.
17. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu'nun denizcilik faaliyetleri, Akdeniz ve Kızıldeniz'deki hâkimiyetini korumak üzerine yoğunlaşırken, Avrupa devletleri keşifler ve sömürgecilik faaliyetleri doğrultusunda denizlerde daha geniş alanlara yayılma eğilimindeydiler. Osmanlı İmparatorluğu denizlerdeki faaliyetlerini daha çok Akdeniz ve Kızıldeniz gibi bölgesel hâkimiyet alanlarında sürdürürken, Avrupa devletleri yeni keşiflerle dünya genelinde sömürgeler elde etmeye çalışmışlardır. Bu durum, Avrupa'nın deniz gücünü küresel boyuta taşırken Osmanlı'nın daha sınırlı bir deniz politikası izlemesine yol açmıştır.
18. yüzyılda Avrupa devletleri deniz teknolojisinde büyük ilerlemeler kaydederken, Osmanlı denizciliği bu gelişmelerin gerisinde kalmış ve donanmasının modernleşmesi konusunda yeterli adımlar atılamamıştır. Avrupa’daki denizcilikteki teknolojik gelişmeler, Osmanlı donanmasının geride kalmasına neden olmuş ve Osmanlı'nın deniz gücü zayıflamıştır. Bu durum, özellikle deniz savaşlarında Osmanlı'nın yenilgilerine yol açmış ve denizlerdeki hâkimiyetinin azalmasına neden olmuştur.
Osmanlı İmparatorluğu, 17. ve 18. yüzyıllarda deniz ticaret yollarını kontrol etme isteğini sürdürse de Avrupa devletlerinin Atlantik Okyanusu üzerinden yeni ticaret yolları keşfetmesiyle Osmanlı'nın bu alandaki önemi azalmıştır. Avrupa'nın yeni deniz ticaret yolları keşfetmesiyle birlikte Osmanlı'nın Akdeniz üzerinden elde ettiği ticaret gelirleri önemli ölçüde azalmıştır. Bu durum Osmanlı'nın ekonomik gücünü zayıflatmış ve Avrupa devletleri ile ticaret dengesinde geri plana düşmesine neden olmuştur.
1774'te imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması ile Osmanlı, Rusya'ya ilk defa savaş tazminatı ödemeyi kabul etmiş ve bu antlaşma Osmanlı maliyesi üzerinde ağır bir yük oluşturmuştur. Osmanlı, Küçük Kaynarca Antlaşması ile Rusya'ya ilk defa savaş tazminatı ödemek zorunda kalmıştır. Bu, Osmanlı maliyesi üzerinde ağır bir yük oluşturmuş, ekonomik sıkıntıları artırmış ve devletin borçlanma ihtiyacını artırarak mali yapıyı zayıflatmıştır.
1770 yılında, Çeşme Deniz Savaşı'nda Osmanlı donanması, Rus donanmasına karşı ağır bir yenilgi almıştır. Çeşme Deniz Savaşı, Osmanlı donanmasının büyük ölçüde yok olmasına ve Osmanlı deniz gücünün ciddi şekilde zayıflamasına neden olmuştur. Bu yenilgi, Rusya'nın Osmanlı üzerinde denizlerde üstünlük sağlamasına ve Osmanlı'nın Akdeniz'deki stratejik gücünün azalmasına yol açmıştır.
1774 yılında imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması, Osmanlı İmparatorluğu’nun Kırım üzerindeki hâkimiyetini kaybetmesine neden olmuş ve Rusya, Karadeniz'de serbestçe ticaret yapma hakkı kazanmıştır. Osmanlı'nın kuzey sınırlarında ciddi bir güvenlik zaafiyeti oluşturmuş ve Rusya'nın Karadeniz'deki etkisini artırmasına neden olmuştur.
1774'te Küçük Kaynarca Antlaşması ile birlikte Rusya, Osmanlı topraklarındaki Ortodoks Hristiyanların hamisi olma hakkını elde etmiştir. Rusya’nın Osmanlı’daki Ortodoks Hristiyanlar üzerinde hamilik hakkı kazanması, Osmanlı’nın iç işlerine yabancı bir devletin müdahale etmesine yol açmıştır. Bu hak, Osmanlı topraklarındaki Hristiyan nüfus arasında Rusya lehine bir etki yaratmış ve Osmanlı'nın iç istikrarını tehdit eden bir unsur haline gelmiştir.
Sizin Görüşünüz Bizim İçin Değerli!