4. ÜNİTE İKİ SAVAŞ ARASINDAKİ DÖNEMDE TÜRKİYE VE DÜNYA (1919-1938) | PDF İNDİR
12.SINIF İNKILAP TARİHİ,
4. ÜNİTE İKİ SAVAŞ ARASINDAKİ DÖNEMDE
TÜRKİYE VE DÜNYA (1919-1938)
ATATÜRK
DÖNEMİ İÇ POLİTİKADAKİ GELİŞMELER
Meclis
ve II. Meclis
23 Nisan 1920’de
kurulan TBMM, I. Meclis olarak bilinir. I. Meclis Millî Mücadeleyi yönetmiştir.
Meclisin amacı düşmanı yurttan atmak ve yurtta
bağımsızlığı sağlamaktır.
Mustafa Kemal Paşa I.
Grup diye bilinen Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Grubu’nu kurdu. Diğer
milletvekillerinin oluşturduğu gruba da II. Grup adı verilirdi.
Millî Mücadele Dönemi
sona erince TBMM, 1 Nisan 1923’te seçimlerin yenilenmesine karar verdi. 1923’te
Mustafa Kemal’in kurduğu I. Grup (Halk Fırkası) çoğunluğu elde etti.
11 Ağustos 1923’te
toplanan II. Meclis’in ilk faaliyetlerinden biri, 23 Ağustos 1923’te Lozan
Barış Antlaşması’nı onaylamak oldu.
Not: 13 Kasım 1918’de
fiilen işgale uğrayan İstanbul, 6 Ekim 1923’te düşman işgalinden
kurtarıldı.
Çok
Partili Hayata Geçiş Denemeleri ve Karşılaşılan Tepkiler
Demokrasi, bir
milletin iyi, güzel ve mutluluk içinde yaşaması için kullanılan en iyi
yönetim sistemidir. Halkın yönetime katılımı olarak bilinir.
Cumhuriyet ise
demokrasinin uygulama biçimidir. Demokrasilerin en önemli unsuru farklı
görüşlerdir. Görüşlerin serbestçe
teşkilatlandırılması siyasî partilerle gerçekleştirilir.
Cumhuriyet Halk
Fırkası (Partisi)
Millî Mücadele’nin
kazanılmasından sonra Mustafa Kemal, inkılapları yapabilmek için, birlikte uyum
içinde çalışabileceği kadro oluşturdu.
Ülkede yapılacak
yenilikleri parti programına almak ve yapılacak inkılapları benimseyecek
milletvekillerinin meclise (II meclise) girmeleri için Halk Fırkası
oluşturuldu. Partinin programı halkçılık ilkesine uygun hazırlanmıştır.
Halk Partisi herhangi bir toplumsal sınıfın değil bütün halkın partisi
olması amaçlanmıştır.
Türkiye
Cumhuriyeti'nin ilk partisi “Halk Fırkası" 9 Eylül 1923’te kuruldu. 10
Kasım 1924’te partinin adı Cumhuriyet Halk Fırkası oldu.
Ağustos 1923'te
ikinci TBMM'nin açılışı ile meclise giren C.H.P. üyeleri 1927 yılına
kadar görev yaptı. 1950’de Demokrat Parti iktidara gelinceye kadar ülkeyi CHP
tek başına yönetti.
Cumhuriyet Halk
Partisi 1980'de kapatıldı. 1992 yılında ise yeniden kuruldu.
Terakkiperver
(İlerici) Cumhuriyet Fırkası (Partisi) 17 Kasım 1924
Kurtuluş Savaşının
kazanılması sonunda, I. Meclis'in görevini tamamlanmış ve II.
Meclis çalışmalarına başlamıştır. Bu süreçte M. Kemal ile
bazı arkadaşları görüş ayrılıklarına düşmüşlerdir
Özellikle saltanat ve
halifelik konuları ile ilgili inkılaplar konusunda görüş ayrılığına düşen
ordudaki kişiler milletvekili olmak istediler.
Mustafa Kemal’in
isteği üzerine meclisin çıkardığı bir yasayla askerlik mesleğini
yapanların milletvekili olmaları yasaklandı. Böylece ordu siyaset
dışı bırakıldı.
Ali Fuat Cebesoy,
Kazım Karabekir, Rauf Orbay, Refet Bele, Adnan Adıvar 17 Kasım 1924'te
Terakkiperver Cumhuriyet Fırkasını kurdular. Parti “demokrasi' ye ve din
duygusuna saygılı; ekonomide Liberalizmi destekler” ilkelerini benimsedi.
Doğrudan inkılap hareketlerine karşı kurulan bu parti ülkedeki
muhalefetin toplandığı bir merkez oldu.
İngiltere
desteklediği Şeyh Said isyanı gerekçe edilerek Parti, İstiklal
Mahkemesi tarafından kapatıldı (3 Haziran 1925).
Cumhuriyet tarihinin
ilk muhalefet partisi olan Terakkiperver (İlerici) Cumhuriyet
Fırkası kapatılmasıyla Çok partili hayat kesintiye uğramış oldu.
M.
Kemal'e Suikast Girişimi (16 Haziran 1926)
Terakkiperver
Cumhuriyet Fırkasının kapatılmasından sonra yeniliklere karşı olanlar ve
eski İttihatçılar, siyasal yoldan
ulaşmadıkları amaçlarını Mustafa Kemal’e suikast yaparak elde etmek
istediler.
M. Kemal'e İzmir
gezisi öncesi suikast girişimi ortaya çıktı. (16 Haziran 1926)
Suikastçılar Giritli Şevki’nin ihbar etmesi sonucu ele geçirildi
ve İstiklal mahkemelerinde cezalandırıldı.
Serbest Cumhuriyet
Fırkası
Çok partili hayata
geçişin birinci aşaması Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nın kapatılması
ile başarısız olmuştu. Mecliste yalnız C.H.P. vardı.
II. dönem mecliste
çalışmalarını yürütürken M. Kemal, "1929 Dünya Ekonomik
Buhranını aşmak amacı ile hükümetin politikalarının denetlenmesi ve
yeni kadroların oluşması için yakın arkadaşı Fethi Okyar Bey'e 12
Ağustos 1930'da Serbest Cumhuriyet Fırkası‘nı kurdurdu.
Serbest Cumhuriyet
Fırkası; Cumhuriyetçi, milliyetçi, laik ve Ekonomide Liberal bir partidir. Kısa
sürede büyüyen bu partiye, M. Kemal karşıtları toplandı.
Bunun üzerine parti 18 Aralık 1930'da kapatıldı.
Menemen Olayı (23
Aralık 1930)
Derviş Mehmet’in,
Menemen’de "Din elden gidiyor! Şeriat isteriz" şeklinde
halk kışkırtması sonrası Yedek subay Öğretmen Kubilay'ın olaya
el koymak istediği sırada öldürülmesi ile Menemen olayı meydana
geldi.
Tekke ve zaviyelerin
kapatılması, Anayasanın laikleşmesi ve Serbest Cumhuriyet fırkasının
kapanması gibi etkiler Menemen olayının sebepleri arasında yer aldı.
Hükümet duruma el
koydu. Olaya karışanlar şiddetle cezalandırıldı. Bu olay
sonunda İnkılaplara hız verilir.
Not: Serbest
Fırka denemesi ve Menemen olayının çıkması ülkede daha Demokrasi ortamının
oluşmadığı görülmüştür.
ATATÜRK
DÖNEMİ TÜRK DIŞ POLİTİKASI (1923-1938)
Atatürk Dönemi Türk
dış politikası 1923-1930 ile 1930-1938 olmak üzere iki ana
bölüme ayrılır:
1923-1930 yılları
arası dış politika öncelikleri Lozan Barış Konferansı’ndan kalan
sorunları çözmeye yöneliktir.
1930-1938 yılları
arasındaki Türk dış politikasının önceliklerinde ise 1930’lu yıllarda
Almanya ve İtalya’nın saldırgan ve yayılmacı politikaları sonucu
yaklaşan II. Dünya Savaşı tehlikesine karşı alınacak
tedbirlere yöneliktir.
Not:
Türkiye güvenliğini sağlamaya yönelik bölgesel ittifaklar kurarken 1932 yılında
da Milletler Cemiyeti’ne üye olmuştur.
Türkiye-Yunanistan İlişkileri
Lozan Barış Antlaşması’ndan
sonra Türk-Yunan ilişkilerinde nüfus mübadelesi ve patrikhane önemli bir
yer tutar.
Lozan
Barış Antlaşması’na göre 30 Ekim 1918 tarihli Mondros Ateşkes
Anlaşması’ndan önce İstanbul’da yerleşik olan Rumlar ve Batı
Trakya’daki Türkler dışında kalan, Türkiye’deki Rumların ve Yunanistan’daki
Türklerin mübadelesi (değişimi) kararlaştırıldı.
Yunanistan, İstanbul’da
mümkün olduğu kadar fazla sayıda Rum bırakmak istiyordu. 10 Haziran 1930’da
Ankara’da imzalanan bir antlaşmayla yerleşme tarihlerine
bakılmaksızın İstanbul Rumları ile Batı Trakya Türklerinin
hepsi “yerleşik” sayıldılar.
Türk-Yunan
antlaşmanın imzalanmasında İtalya’da Mussolini liderliğinde kurulan faşist
yönetimin etkisi oldu.
Türk-Yunan
ilişkilerini etkileyen Patrikhane sorununa iki ülkenin
bakışı farklı idi. Yunanistan Uluslararası Lahey Adalet Divanına
götürmeye çalışarak çözmeye yöneldi. Patrikhane sorununu Türkiye ise bir
iç sorun olarak gördü.
Patrikhanenin Türk
kanunlarına bağlı olduğu, evrensel statüsünün tanınmayacağı ve dinî bir
meseleden dolayı Türkiye’nin iç işlerine
karışılamayacağı mesajı güçlü bir şekilde verildi.
Nüfus mübadelesi
sorununun çözülmesinden sonra Yunanistan Başbakanı Venizelos, Türkiye’yi
ziyaret etti. Yunanistan Başbakanı Venizelos ile Dışişleri Bakanı Mihalokopalos
26 Ekim 1930 tarihinde İstanbul’a geldi. 30 Ekim 1930’da Türk-Yunan
Dostluk Antlaşması imzalandı. Atatürk ve Venizelos “ iki komşu
devletin düşmanca değil dostluk içinde yaşaması” nın
yararlı olacağını belitti.
1934’te Venizelos,
Atatürk’ü Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterdi. Türkiye ve Yunanistan
arasında kurulan dostluk ve iş birliği ortamı, 1950’li yıllarda
ortaya çıkan Kıbrıs Sorunu’yla birlikte sona ermiştir.
Türkiye-İngiltere İlişkileri
ve Musul Sorunu
Mondros Ateşkes
Anlaşması’ndan hemen sonra 3 Kasım 1918’de İngiltere, Musul’u işgal etti.
Türkiye, Misak-ı Millî sınırları içinde yer alan Musul’u geri
alabilmek için Lozan’da büyük bir uğraş vermişti.
Musul Meselesi’nin
Türkiye ile İngiltere arasında ikili görüşmelere bırakılması kabul
edildi. Taraflar arasında ikili görüşmeler 19 Mayıs 1924’te İstanbul’da
Haliç Konferansı adı altında başladı. İngiltere Musul
meselesini Milletler Cemiyetine taşıdı.
16 Aralık 1925’te
yapılan toplantıda Milletler Cemiyeti, Musul’un Irak’a bırakıldığını ilan
etti.
İç politikada
yaşanan olumsuz gelişmeler ve iç güvenlik sorunları nedeniyle
Türkiye, Milletler Cemiyetinin kararını kabul etmek zorunda kaldı. Misak-ı
Millî’ den taviz verilmek zorunda kalındı.
5 Haziran 1926’da
Türkiye ve İngiltere, Ankara Antlaşması’nı imzaladı. 1926’da Musul
konusunda varılan çözümden sonra Türk-İngiliz ilişkileri gelişmeye
başladı.
1929’da İngiltere’nin
Akdeniz Filosu’nun İstanbul’u ziyareti, ilişkilerde yumuşama sürecini
artırdı. 1936’da İngiltere Kralı VIII. Edward’ın ziyareti, ilişkileri
olumlu yönde etkiledi.
Türkiye-Fransa İlişkileri
Lozan
Barış Antlaşması’ndan sonra Türkiye ile Fransa arasındaki ilk sorun
Türkiye-Suriye sınırının tespiti olmuştur.
Fransa’nın mandası
altındaki Suriye ile Türkiye arasındaki sınırın çizilmesi için bir karma
komisyon kurulması kararı alınmıştır.
Türkiye
ile İngiltere arasındaki Musul anlaşmazlığının çözümünden sonra,
karma komisyonun aldığı karar 30 Mayıs 1926’da imzalandı. Türkiye-Suriye
sınırı tam olarak belirlendi.
Diğer bir sorun
Osmanlı Devleti’nin borçları konusunda yaşandı.
Osmanlı Devleti’nin en fazla borçlandığı ülke Fransa idi.
Borçların ne kadar süre içinde ve hangi ülkenin parasıyla ödeneceği 13 Haziran
1928’de imzalanan bir antlaşmayla belirlendi.
Türkiye’deki yabancı
okullar sorunu, Türk-Fransız ilişkilerini etkileyen bir diğer konu
başlığı oldu. Türkiye, konuyu iç meselesi sayarak tutumundan hiçbir ödün
vermeden uygulamalarına devam etti
Fransa ile yaşanan
diğer anlaşmazlık konusu ise, Adana-Mersin demir yolunun millîleştirilmesi
sırasında yaşandı. Haziran 1929’da Adana-Mersin demir yolu bir
Fransız şirketine verilmedi, Türkiye tarafından satın alındı.
Hatay’ın statüsü
konusu, Türkiye ile Fransa arasında yaşanan başka bir önemli bir sorun
oldu. Hatay’ın 1939’da Türkiye Cumhuriyeti’ne katılmasıyla mesele son buldu.
Türkiye-Sovyetler
Birliği (SSCB) İlişkileri
Türk-Sovyet
ilişkilerine temel teşkil eden antlaşma, 16 Mart 1921’de imzalanan Moskova
Antlaşması’dır. Sovyetler Birliği bu antlaşmayla TBMM’yi ve
Misak-ı Millî’yi resmen tanıdı.
Musul sorunu
sırasında 17 Aralık1925’te, Dostluk ve Tarafsızlık Antlaşması imzalanarak
Türkiye ile SSCB arasındaki yakınlaşma devam etti.
1936’dan itibaren
Türk-İngiliz yakınlaşmasının başlaması, Türk-Sovyet ilişkilerinin zayıflamasına
yol açtı.
Türkiye’nin Milletler
Cemiyetine Girişi (1932)
ABD
Başkanı Wilson’un I. Dünya Savaşı’ndan sonra dünya barışını sağlamak
ve korumak amacıyla Milletler Cemiyetinin kurulması kararı, Paris
Barış Konferansı’nda alındı.
Milletler Cemiyeti,
10 Ocak 1920’de Cenevre’de kuruldu. Yunanistan’ın ve İspanya’nın
önerisiyle Milletler Cemiyeti, Türkiye’yi üyeliğe davet etti.
Türkiye, dünya
barışının korunması için Milletler Cemiyeti üyesi oldu. (18 Temmuz
1932).
Balkan Antantı (1934)
1930’da Türk-Yunan
etabli sorununun çözülmesi ve Venizelos’un Türkiye’yi ziyareti iki devlet
arasındaki ilişkileri iyileştirmişti.
1932 yılından
itibaren dünyada güç dengeleri değişmeye başladı.
İtalya ve Almanya’da
ortaya çıkan totaliter rejimler (Faşizm ve Nazizm)’in saldırgan ve
yayılmacı politikaları, Balkan Yarımadası’ndaki devletleri endişelendirdi.
Türkiye, Yunanistan,
Romanya ve Yugoslavya, Atina’da toplanarak 9 Şubat 1934’te Balkan
Antantı’nı imzaladılar
Bulgaristan
komşularından toprak talep ediyordu. Arnavutluk ve Bulgaristan Balkan
Antantı’na katılmadı.
Bu antant ile
Balkanlardaki sınırlar karşılıklı olarak güvenlik altına alındı.
Yugoslavya'nın paktan ayrılması ile pakt dağıldı.
Montreux (Montrö)
Boğazlar Sözleşmesi (1936)
Lozan
Barış Antlaşması’na göre Boğazların her iki yakası askerden
arındırılarak Türkiye’nin başkanlığında uluslararası bir komisyonun
yönetimine bırakılmıştı.
1930’lu yılların
başında hızlı bir silahlanma yarışı başladı. İtalya
Habeşistan’ı işgal etti. Japonya Çin’e ait Mançurya bölgesini işgal
etti.
Dünya
barışını korumak ve sağlamakla yükümlü olan Milletler Cemiyeti
yetersiz kaldı.
Bu süreçte Atatürk,
Milletler Cemiyetine başvurarak barışçı yolla Boğazların statüsünün gözden
geçirilmesini istedi. Türkiye’nin çağrısı üzerine İsviçre’nin
Montrö şehrinde bir konferans toplandı.
İngiltere, Boğazlarla
ilgili Türkiye’nin tezlerini desteklerken Sovyet Rusya bazı konularda
karşı çıktı. İtalya ve Japonya ise bu sözleşmeyi imzalamak
istemediler.
20 Temmuz 1936’da
Montrö Boğazlar Sözleşmesi imzalandı. Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile Türkiye’nin
Boğazlar üzerindeki egemenliğini sınırlayıcı hükümler kaldırıldı,
Türkiye’ye Boğazlarda tam egemenlik hakkı tanındı. Türkiye’nin Doğu
Akdeniz’deki stratejik önemi arttı.
Sadabat Paktı (1937)
İtalya’nın
Habeşistan’ı işgal etmesi ve doğu ülkelerini hedef alan
yayılmacı siyaseti üzerine Türkiye öncülüğünde İran, Irak
ve Afganistan bir araya geldiler.
Bu ilişkilerin
kurulmasında İran Şahı Rıza Pehlevi’nin 1934 yılında Türkiye’yi
ziyareti de etkili olmuştur. Yapılan görüşmeler sonucunda İran’ın başkenti
Tahran’da Sadabat Paktı imzalandı.
Sadabat Paktı’na
göre; üye ülkeler birbirlerinin iç işlerine karışmamayı, ortak sınırlara
saygı göstermeyi kabul ettiler. Sadabat Paktı ile de doğu
sınırlarının güvenliğini sağlamış oldu.
Not:
Türkiye ile Hatay meselesi ve Irak ile toprak sorunu olan Suriye, Sadabat
Paktı’na katılmadı.
Hatay Sorunu ve
Hatay’ın Ana Vatana Katılması (1939)
TBMM ile Fransa
arasında 20 Ekim 1921’de imzalanan Ankara Antlaşmasıyla Türkiye-Suriye
sınırı çizilmişti. Antlaşmada Hatay sancağında Fransa
denetiminde özel bir yönetim kurulması kabul edilmişti.
1936’da Fransa,
Suriye üzerindeki manda yönetimine son vererek Suriye’den çekilme kararı aldı.
Fransa İskenderun ve Antakya şehirlerini Suriye’ye bıraktı. Bu durum
Hatay Türkleri arasında büyük endişe yarattı.
Türkiye, Hatay’ın
geleceğini belirlemek için Milletler Cemiyetine başvurdu. Fransa ise Hatay’ın,
Suriye’nin bir parçası olduğunu açıkladı.
Milletler Cemiyeti,
Hatay Sorunu’nu araştırmak için bir komisyon kuruldu. Milletler Cemiyeti Hatay
halkının çoğunluğunun Türk olduğunu, Suriye’ye bağlanamayacağını ve
Hatay’da bağımsız bir devletin kurulması gerektiğini belirtti.
Milletler Cemiyeti,
bağımsız Hatay Devleti için bir Anayasa hazırlattı (29Mayıs1937). 2 Eylül
1938’de bağımsız Hatay Cumhuriyeti kuruldu. İlk Cumhurbaşkanı Tayfur
Sökmen oldu
Hatay’ın 1939’da
Türkiye Cumhuriyeti’ne katılmasıyla sorun çözüldü..
Atatürk’ün Ölümü
ve İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanı Seçilmesi
Atatürk’ün
sağlığı 1937 yılının sonlarına doğru bozuldu.
Atatürk’ün ölümüne
neden olan siroz hastalığının tanısı Dr. Nihat Reşat Belger tarafından
Ocak 1938’de konuldu.
Atatürk, dinlenmek
üzere 26 Mayıs 1938’de İstanbul’a gitti. Savarona Yatı’nda istirahat
ettiyse de sağlık sorunları ağırlaşınca Dolmabahçe Sarayı’na nakledildi.
2 Eylül 1938’de
bağımsız Hatay Cumhuriyeti’nin kuruluşu onu çok mutlu etti.
Kendi isteği ile
vasiyetnamesini hazırlattı (5 Eylül 1938). Servetinin büyük
bölümünü Türk Tarih Kurumu ve Türk Dil Kurumunun çalışmalarına kaynak
olması için Türk milletine bağışladı.
1 Kasım 1938’de
TBMM’nin açılış töreni nedeniyle hazırladığı konuşması da yine
Celal Bayar tarafından meclis kürsüsünden okundu.
8 Kasım 1938’de
durumu iyice ağırlaşan Atatürk komaya girdi. 10 Kasım 1938 Perşembe
günü saat 09.05’te Dolmabahçe Sarayı’nda hayata gözlerini yumdu.
Atatürk’ün
naaşı 19 Kasım 1938’de Yavuz Zırhlısı ile İzmit’e
oradan özel bir trenle Ankara’ya getirildi.
21 Kasım 1938’de
Atatürk’ün naaşı, Etnoğrafya Müzesindeki geçici kabrine konuldu. 10 Kasım
1953’te ise ebedi istirahatgâhı olan Anıtkabir’e nakledildi.
11 Kasım 1938’de
toplanan TBMM, Atatürk’ün en yakın silah ve fikir
arkadaşlarından İsmet İnönü’yü ikinci Cumhurbaşkanı olarak
seçti İsmet İnönü, 1950’ye kadar Cumhurbaşkanlığı görevini
sürdürdü.
İKİ DÜNYA SAVAŞI
ARASINDAKİ DÖNEMDE DÜNYADA MEYDANA GELEN SİYASİ VE EKONOMİK
GELİŞMELER
Dünya
Savaşı’ndan Sonra Kalıcı Barışı Sağlama Çabaları
I.Dünya
Savaşı’nı sonlandıran anlaşmalar barış dönemini başlatmaya yetmedi.
Yenen devletler kendilerinin belirlediği bir dünya oluşturma
amacı taşıdılar. Kalıcı bir barış amacı ile
birçok çalışma ortaya çıkmıştır.
Milletler Cemiyetinin
Kurulması (10 Ocak 1920):
ABD
Başkanı Wilson, dünya barışının korunması ve sürdürülebilirliğinin
sağlanması amacıyla uluslararası bir teşkilatın
kurulmasını istemişti. Paris Barış Konferansı’nda bu fikir 32 devlet
tarafından kabul edildi.
10 Ocak 1920’de
merkezi Cenevre olan ve asil üyelerini I. Dünya Savaşı’nın galip devletlerinin
oluşturduğu Milletler Cemiyeti kuruldu.
Savaşta tarafsız
kalmış olan devletler de asil üyeler arasına dâhil edildi.
Kuruluşunda 18 üyeden oluşan cemiyetin üye sayısı daha sonra 63’e ulaştı.
İtalya’nın
Habeşistan’ı işgaline, Almanya’nın Avusturya’yı ilhakına ve II. Dünya
Savaşı’nın başlamasına engel olamayan Milletler Cemiyeti, uluslararası pek çok
sorunun çözümünde başarılı olamadı.
Almanya, 1926 yılında
Milletler Cemiyetine üye olarak kabul edildi
Locarno (Lokarno)
Antlaşması (1 Aralık 1925):
Fransız-Alman
ilişkileri, Locarno Antlaşması ile karşılıklı güven çerçevesi
içine girebildi.
Fransa,
Almanya, İngiltere, İtalya, Polonya, Çekoslavakya ve Belçika
arasında İsviçre’nin Locarno şehrinde imzalanan bu antlaşmayla
devletler birbirlerinin sınırlarını tanımış oldu.
Briand-Kellog
(Bıraynd-Kellog) Paktı (27 Ağustos 1928):
Fransa ve ABD’nin
öncülük etmesi ile başlayan görüşmeler, 27 Ağustos 1928’de dokuz devlet
arasında (ABD, Fransa, İngiltere, Almanya, İtalya, Japonya, Belçika,
Polonya ve Çekoslavakya) imzalandı.
Bu pakta 1929’da
Türkiye ve Sovyetler Birliği de katıldı.
Briand-Kellog Paktı
ile “savunmaya dayanmayan savaş” kanun dışı sayılmış fakat bu
pakt hayata geçirilememiştir.
Dünya
Savaşı’ndan Sonra Dünya Ekonomik Bunalımı (Kara Perşembe)
1929 Dünya Ekonomik
Bunalımı, dar anlamıyla New York Borsasının çökmesidir.
-ABD’de I. Dünya
Savaşı’nın getirdiği zorluklar karşısında küçük şirketler
birleşmiş ve tekeller oluşmuştur.
ABD I. Dünya
Savaşı öncesinde ve sırasında Avrupalı devletlere büyük ölçekte
kredi borçlar vermişti. Amerikan ekonomisi sıkıntıya girince ABD yönetimi bu
borçların ödenmesini istedi fakat borç alan devletlerin bunu ödemesi mümkün
olmadı.
Bu
gelişmeler üzerine para politikasından sorumlu Amerikalı yetkililer,
1929 yazında kredileri kısıtlamaya karar verdiler. Bu karar sonrasında New York
Wall Street (Niv York Vol Sitrit) Borsası düşüşe geçti.
“Kara
Perşembe” olarak adlandırılan 24 Ekim 1929 Perşembe günü on iki
milyon hissenin satışa sunulmasıyla New York borsası çöktü. Birçok banka
battı, yüzlerce şirket iflas etti, fabrikalar kapandı. Milyonlarca insan
işsiz kaldı. Köylerde topraklar terk edildi.
Pek çok kişi mal
varlığını kaybetti, insanların yaşam koşulları kötüleşti.
Not:
On yıl süren kargaşanın ardından çıkan II. Dünya Savaşı’nın en büyük
sebeplerinden biri de bütün dünyayı etkisine alan bu ekonomik bunalım oldu.
İki Savaş Arası Dönemde
Dünyaya Hâkim Siyasi Düşünceler ve Rejimle
Almanya’da Nazizm:
I.Dünya Savaşı’ndan
yenik çıkan Almanya’da savaşın getirdiği yıkım ve Versay Antlaşması’nın
yüklediği ağır yaptırımlar sonucu birçok siyasi, sosyal ve
ekonomik çalkantı yaşandı.
Almanya’da iktidarı
ele geçiren Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisinin (NAZİ) başına Adolf
Hitler geçti.
1929 Dünya Ekonomik
Bunalımı’nın Alman ekonomisi üzerindeki olumsuz etkileri, Nazi Partisine
iktidar yolunu açmıştı.
Hitler; Alman ırkının
üstünlüğüne, Yahudilerin zenginliğine el koymaya ve devletin
kutsallaştırılmasına dayalı totaliter bir rejim kurdu.
Naziler kendi
düşüncelerinin dışındaki kişilerin ve partilerin varlığına izin vermedi.
İtalya’da Faşizm:
Siyasi birliğini
1870’te tamamlayan İtalya sömürgecilikte geç kalmıştı.
Benito Mussolini’nin
liderliğindeki Ulusal Faşist Partinin iktidara gelmesinde etkili oldu.
Mussolini 1926’daki
ünlü Scala (Sıkala) nutkunda: “Her şey devlet içinde ve devlet için,
hiçbir şey devlet dışında ve başka bir şey için değildir.” diyordu.
İtalya’yı 1922’den
1943’e kadar diktatörlükle yöneten Mussolini, totaliter bir rejim kurdu.
Mussolini, Akdeniz’de eski Roma İmparatorluğu’nu yeniden kurmak istiyordu.
Bu düşünce
Mussolini’nin elinde millî bir idealizm hâline geldi. Mussolini, Akdeniz’e
“mare nostrum” (bizim deniz) diyordu.
Rusya’da
Bolşevik İhtilali:
1905’te Rus-Japon
savaşındaki yenilginin yarattığı hayal kırıklığı ve ekonomik yükün
ağırlığı, Petersburg’da bir ayaklanmaya yol açtı. Ayaklanma bastırıldıysa da
Çar II. Nikola, Rus Meclisini (Duma) açmayı ve bazı özgürlükleri tanımayı kabul
etti.
1914’te I. Dünya
Savaşı başladığında Rusya ekonomik zorluklar ve toplumsal hareketlerle
uğraşmak zorunda kaldı. Savaşın başlaması yaşam koşullarını iyice
zorlaştırdı
Mart 1917’de başlayan
ayaklanma sonucunda Çarlık yönetimi yıkıldı. Bolşevikler
hariç Rusya’daki bütün siyasi eğilimlerin katıldığı geçici bir
hükûmet kuruldu.
Rusya, Brest Litowsk
Antlaşması ile de I. Dünya savaşından çekildiler. Topraklar
kamulaştırılarak köylülere dağıtıldı, bankalar devletleştirildi. Kadın-erkek
eşitliğini sağlamaya yönelik düzenlemeler yapıldı. Rusya’da kurulan bu
sosyalist düzen, kapitalist devletleri rahatsız etti.
İtilaf Devletleri’nin
desteklediği Çar yanlısı Beyaz Ordu, Sovyet yönetimine
karşı saldırıya geçti. Beyazordu (Melşevikler) ile Kızılordu
(Bolşevikler) arasında Üç yıl süren bu
iç savaş Bolşeviklerin zaferi ile sonuçlandı.
Lenin, NEP (Novaya
Ekonomiçeskaya Politika) adı verilen yeni ekonomi politikasını
uygulamaya koydu. Bu ekonomik programla Büyük sanayi dalları, ulaşım,
bankacılık ve doğal kaynaklar dışında kalan işletmelerin özel mülkiyetine
izin verildi.
Sizin Görüşünüz Bizim İçin Değerli!