12.SINIF İNKILAP TARİHİ 6.ÜNİTE II. DÜNYA SAVAŞI SONRASINDA TÜRKİYE VE DÜNYA
12.SINIF İNKILAP TARİHİ 6.ÜNİTE II. DÜNYA
SAVAŞI SONRASINDA TÜRKİYE VE DÜNYA
II. DÜNYA SAVAŞI
SONRASI TÜRKİYE
Siyasi
Hayat
Cumhuriyet’in ilk
yıllarında çok partili siyasi hayata geçiş denemeleri yapıldı.1924’te
kurulan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, kısa bir süre sonra İstiklal
Mahkemesi tarafından kapatıldı. Fethi Bey’in 1930’da kurduğu Serbest Cumhuriyet
Fırkası, yaşanan olumsuz gelişmeler nedeniyle kendisini feshetmek zorunda
kaldı.
Serbest Cumhuriyet
Fırkası’nın kapanmasından sonra çok partili siyasi hayata geçiş denemelerine
ara verildi.
1946’ya kadar
meclisteki tek parti olan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), 1950’ye kadar
iktidarını sürdürdü.
ABD, İngiltere
ve Fransa’nın başını çektiği ülkeler II. Dünya
Savaşı’nı kazandı. Türkiye’nin de bu blok içerisinde yer almak istemesi ve
demokrasiye verdiği önem, çok partili sisteme geçişi hızlandırdı.
Çok partili siyasi
sisteme geçişi sağlayan süreç Dörtlü Takrir (önerge) ile başladı.
Celal Bayar, Adnan Menderes, Fuad Köprülü ve Refik Koraltan tarafından
imzalanan önerge, 7 Haziran 1945’te meclis başkanlığına
verildi. Önerge, meclise dahi taşınmadan parti grubunda görüşülüp
reddedildi (12 Haziran 1945).
18 Temmuz 1945’te
iş adamı Nuri Demirağ öncülüğünde Millî Kalkınma Partisi
(MKP) kuruldu. II. Dünya Savaşı’ndan sonra kurulmuş olan ilk muhalefet
partisi MKP, siyasi hayatta çok fazla etkin olamadı.
Adnan Menderes ve
Fuad Köprülü, basın üzerinden de CHP’ye yönelik muhalif tavırlarını
sürdürmeleri üzerine partiden ihraç edildiler. Celal Bayar ise önce
milletvekilliğinden daha sonra da partiden istifa etti.
7 Ocak 1946’da
Demokrat Parti (DP) kuruldu.
Çok Partili Siyasal
Hayata Geçiş
Demokrat Partinin
kurulmasıyla Türkiye’de çok partili siyasal hayat tekrar başladı.
Demokrat Partinin
parti programı, CHP’den farklı olarak, “siyasette demokrasi” ile “ekonomik
hayatta liberalizm” ilkelerine dayandırıldı.
5 Haziran 1946’da
hükûmet tarafından hazırlanan Seçim Yasası Tasarısı, TBMM’de oy çoğunluğu ile
kabul edilerek yasalaştı. Buna göre seçimler, “açık oy, gizli
sayım” yöntemiyle yapılacaktı.
CHP, 1947’de
yapılacak olan milletvekili genel seçimlerini bir yıl öne aldı. Seçimlerin
erkene alınması nedeniyle DP, ülke genelindeki parti örgütlenmesini
tamamlayamadan seçimlere katılmak zorunda kaldı.
21 Temmuz 1946’da
yapılan erken genel seçimde, CHP dışında milletvekili çıkarabilen tek
siyasal parti DP oldu. Bu seçimlerde CHP 395, DP 64, Bağımsızlar 6
milletvekili çıkarttı.
1946’da yapılan
seçim, Türk siyasi tarihinin tek dereceli ve çok partili ilk genel seçimleri
oldu.
16 Şubat 1950’de
TBMM’de yeni seçim yasası kabul edildi. Seçimlerin gizli oy ve açık sayım
esasına göre yapılması kararlaştırıldı. Seçimler yargı denetimine
alındı. Seçimleri yönetmek amacıyla Yüksek Seçim Kurulu kuruldu.
14 Mayıs 1950’de
yapılan seçimler DP’nin zaferiyle sonuçlandı. 27 yıl süren tek parti
iktidarının ardından, ilk defa halkın oylarıyla Türkiye’de siyasi iktidar
değişmiş oldu.
Milletvekili
seçimlerinin ardından Demokrat Parti büyük bir çoğunlukla iktidara geldi. 22
Mayıs 1950’de toplanan Türkiye Büyük Millet Meclisi, DP genel
başkanı Celal Bayar’ı cumhurbaşkanı olarak seçti. Refik Koraltan
da TBMM başkanı seçildi. Celal Bayar’ın ardından DP genel başkanlığına ise
Adnan Menderes getirildi.
Ekonomik
Hayat
Cumhuriyetin ilk
yıllarından itibaren tarımsal alanı kalkındırmaya yönelik çalışmalara
büyük önem verildi.
II. Dünya
Savaşı sona erince 1945’te Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu kabul
edildi.
II. Dünya
Savaşı süresince yaşanan ekonomik sıkıntılar ve DP’nin liberalizmi
savunması, CHP’nin devletçi ekonomi politikasında değişikliğe gitmesine yol
açtı.
Recep Peker Hükûmeti
döneminde devalüasyona gidildi.
Sosyal
ve Kültürel Hayat
II. Dünya Savaşı’ndan
sonra Türkiye’de hızlı bir şekilde nüfus artışı yaşandı.
İkinci Dünya
Savaşı sonrası modern baskı ve gazetecilik yöntemleri basının
içerik ve sayısal açısından hızla gelişmesine yol açmıştır.
1945-1950 yılları
arasında Türkiye’de yayımlanan dergi sayısının neredeyse iki katına çıkmıştır.
Bu dönemin kültürel
hayatına katkıda bulunan edebiyat dergilerinden başlıcaları; Hisar, Varlık,
Mavi, Yeditepe, Pazar Postası, Markopaşa ve Büyük Doğu’dur.
Edebiyatta Orhan
Veli, Melih Cevdet Anday ve Oktay Rifat’ın oluşturduğu Garip Akımı ön
plana çıktı.
Roman türünde Anadolu
ve Anadolu insanın hayatı toplumcu gerçekçi bir çizgide ele alınıp işleyen
birçok eser yazıldı.
10 Haziran 1949’da,
Devlet Tiyatrolarının Kuruluşu Hakkında Kanun’un çıkarılmasıyla kültürel
hayatta önemli bir adım atıldı. Devlet Tiyatrosu ve Operası Genel
Müdürlüğüne Muhsin Ertuğrul atandı.
İKİ KUTUPLU
DÜNYA VE TÜRKİYE
II. Dünya Savaşı’ndan
sonra ABD’nin başını çektiği Batı Bloku ülkeleri ile
SSCB’nin önderliğindeki Doğu Bloku ülkeleri arasında ekonomik,
askerî, ideolojik, siyasi ve kültürel alanlarda büyük çekişmeler yaşanmaya
başladı.
1960’lara kadar devam
eden bu süreç aynı zamanda Soğuk Savaş Dönemi olarak da
adlandırılmaktadır.
II. Dünya Savaşı’ndan
sonra ortaya çıkan Soğuk Savaş Döneminde Batı Bloku ve Doğu
Bloku elinde etki ve tahrip gücü yüksek nükleer ve kimyasal
başlıklı silahlar olmasına rağmen bir sıcak çatışmada olmadan 1991’de
SSCB’nin dağılmasına kadar devam etti.
Doğu
Bloku
II. Dünya Savaşı’ndan
sonra ortaya çıkan iki süper güçten biri Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler
Birliği’ydi (SSCB).
SSCB’nin bu kadar
güçlenmesinde Almanya, İtalya ve Japonya’nın savaştan
yenilgiyle çıkmaları, İngiltere ve Fransa’nın
savaşı kazanmalarına rağmen büyük ölçüde
yıpranmış olmaları etkili oldu.
SSCB, II. Dünya
Savaşı’nda Almanları yenilgiye uğrattıktan sonra Doğu Avrupa’da
ilerleyerek bu topraklardaki Alman işgaline son verdi.
SSCB savaşın
sonlarına doğru Doğu ve Orta Avrupa’daki ülkelerden birçoğunu işgal etti.
SSCB, denetimi
altındaki ülkelerde komünist partileri iktidara getirip muhalefet partilerini
tamamen tasfiye etmeden buralardan çekilmedi.
Macaristan,
Bulgaristan, Romanya, Polonya ve Çekoslovakya’daki muhalefet, baskı yoluyla
tamamen tasfiye edildi. Bu ülkeler komünist partiler iktidara getirilerek
kontrol altına alındı.
Anayasaları
değiştirilerek sosyal, siyasal ve ekonomik düzenleri Sovyet modeline göre
yeniden kuruldu.
SSCB, Doğu
Avrupa ülkeleriyle dostluk, iş birliği, saldırmazlık gibi antlaşmalar
yaparak bir blok oluşturdu ve bu ülkeleri daha sıkı denetim altında
tutmaya çalıştı.
Doğu Bloku
Teşkilatları
Cominform
SSCB’nin öncülüğünde
Doğu Bloku üye devletlerinin kendi aralarındaki iş birliğini artırmak
için farklı alanlarda teşkilatlanmalara gidildi.
İlk olarak 5 Ekim
1947’de Cominform kuruldu.
Cominform ile SSCB ve
komünist rejimler arasında siyasi ve ideolojik bağ sağlandı.
Comecon
Marshall Planı ve
Avrupa Ekonomik İşbirliği Örgütüne karşı SSCB öncülüğünde
Comecon (Karşılıklı Ekonomik Yardımlaşma Konseyi) kuruldu (25 Ocak 1949).
Comecon’un amacı; üye
ülkelerde ekonomik gelişmeyi hızlandırmak, bilimsel ve teknik gelişmeye önem
vermek ve üye ülkeler arasındaki dayanışmayı sağlamaktı.
Varşova Paktı
Askerî alanda da
Varşova Paktı kuruldu.
NATO’yu varlığına
tehdit olarak gören SSCB öncülüğünde; Arnavutluk, Doğu Almanya,
Bulgaristan, Macaristan,
Polonya, Romanya ve
Çekoslovakya’nın katılımıyla kuruldu (14 Mayıs 1955).
Kuruluş amacı NATO’ya
karşı sosyalist ülkeler arasında dostluk ve askerî yardım
sağlamaktı. Varşova Paktı,
Soğuk Savaş’ın
bitmesiyle 1991’de dağıldı.
Batı Bloku
II. Dünya
Savaşı sonrasında SSCB’nin yayılma tehlikesi karşısında İngiltere
Başbakanı Winston Churchill (Vinstın Çörçıl), ABD’ye bu
tehdidi önlemek için çağrıda bulundu
İngiltere,
21 Şubat 1947’de ABD’ye Türkiye ve Yunanistan’la ilgili uyarı niteliğinde
iki nota verdi.
Bu notalarda Türkiye
ve Yunanistan’ın Batı savunması için önemi vurgulandı.
İngiltere’nin
Yunanistan’daki askerlerini de geri çekmek zorunda olduğu açıklandı.
SSCB tehdidine
karşı ABD’nin sorumluluk üstlenmesi istendi.
Batı Blokunun
Teşkilatları
SSCB’nin yayılmacı
politikasının karşısında kendisini “Hür Dünya” olarak adlandıran
Batı Bloku ülkeleri ABD öncülüğünde belli alanlarda
teşkilatlanmalara gitti.
SSCB tehdidine tek
başına direnmesi mümkün olmayan ülkelerin bir araya getirilerek bu durum
aşılmaya çalışıldı.
NATO ve Avrupa
Konseyi gibi oluşumlar bu amaçla kuruldu.
Truman Doktrini ve
Marshall yardımı projesi de bu siyaseti destekleyen adımlardı.
Truman Doktrini
ABD
Başkanı Harry S. Truman (Hery S. Truman), 12 Mart 1947’de
Avrupa’yı desteklemek ve güçlendirmek için Truman Doktrini’ni ilan etti.
Truman, Amerikan
Kongresine sunduğu bildiride Türkiye ve Yunanistan’a yardım yapılması için
kendisine yetki verilmesini istedi.
ABD, Truman Doktrini
ile iki temel amaca ulaşmaya çalıştı: Bu amaçlardan öncelikli
olanı dünyanın neresinde olursa olsun SSCB’nin yayılmasını engellemek
ABD’nin ekonomik ve siyasal hâkimiyetinin genişlemesini sağlamaktı. İkinci
amaç ise SSCB tehdidine karşı Türkiye ve Yunanistan’a
askerî yardım yapmaktı.
Marshall Planı
ABD, Avrupa’nın
ekonomik yönden güçlü olduğu takdirde SSCB’nin siyasi yayılmacılığına
karşı koyabileceğini düşünüyordu.
Bu nedenle ABD,
1945-1946 yılları arasında Batı Avrupa ülkelerine 15 milyar dolarlık yardımda
bulundu.
ABD Dışişleri
Bakanı George Marshall (Corç Marşal), 5 Haziran 1947’de
yaptığı açıklamada ABD’nin, Avrupa’nın ekonomik kalkınması için
yapacağı girişimden önce, Avrupa ülkelerinin kendi aralarında
ekonomik iş birliği sağlamaları gerektiğini belirtti.
NATO’nun Kuruluşu
Kuzey Atlantik
Antlaşması Örgütü (NATO: North Atlantic Treaty Organization), Soğuk
Savaş Dönemi’nde SSCB’ye karşı kurulan geniş kapsamlı bir
savunma ittifakıdır.
ABD, İngiltere,
Fransa, Belçika, Hollanda, Lüksemburg, Norveç, Danimarka, İzlanda,
Portekiz, İtalya ve Kanada’nın katılımıyla 4 Nisan 1949’da kuruldu.
NATO’nun
oluşturulmasının ana fikri SSCB yayılmasına ve tehdidine karşı etkili bir
set kurmaktı.
NATO yapılanması
sonucunda SSCB öncülüğünde oluşan Doğu Bloku’na karşı Batı Bloku
oluşturuldu.
Avrupa Konseyi
Avrupa Konseyinin
kuruluş amacı, her alanda üye ülkeler arasında güven oluşturup
iş birliği sağlamaktır.
5 Mayıs 1949’da
Londra Antlaşması ile İngiltere, Fransa, Belçika, Hollanda,
Lüksemburg, Danimarka, İrlanda, İtalya,
Norveç ve İsveç arasında kurulan konsey sadece Avrupa
devletlerini kapsayan ve askerî niteliği olmayan bir teşkilattır.
Doğu ve
Batı Arasındaki Türkiye Türkiye-SSCB İlişkileri
II. Dünya Savaşı’ndan
sonra müttefikler arasında yapılan konferanslarda Türkiye üzerindeki
Sovyet tehdidi açık bir şekilde ortaya çıktı.
Yalta Konferansı’na
katılan SSCB lideri Stalin, II. Dünya Savaşı sonunda ortaya çıkan
koşullar nedeniyle Boğazların statüsünün aynen devam edemeyeceğini dile
getirdi. Bu doğrultuda Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin günün koşullarına
uygun olarak yeniden düzenlenmesini ve SSCB lehine değişiklikler
yapılmasını talep etti.
ABD, SSCB’nin
karşısında yer alırken, Sovyet Rusya tehdidine maruz kalan Türkiye’nin de Batı
ile olan ilişkileri gelişti. Türkiye siyasi alanda ABD’nin desteğini aldı.
Türkiye ile SSCB arasındaki siyasi gerginlik 1953’e kadar sürdü.
SSCB 30 Mayıs 1953’te
yaptığı açıklamayla, II. Dünya Savaşı’ndan sonra gündeme getirdiği
taleplerinden vazgeçtiğini resmen bildirdi. Türkiye ve SSCB arasındaki
ilişkiler de bu tarihten sonra yumuşamaya başladı.
Türkiye ve Truman
Doktrini
Truman Doktrini ile
SSCB’nin yayılmacılık politikasının tehdidi altında kalan Yunanistan ve
Türkiye’ye askerî ve ekonomik yardımlar yapıldı.
ABD’nin
yapacağı yardım açıklaması Türk siyasetçileri tarafından olumlu
karşılandı. Truman Doktrini, Türk dış politikasında da büyük
değişikliklere yol açtı.
Truman Doktrini’nin
uygulanmasından sonra Türkiye, tamamen Batı Bloku yanlısı bir dış politika
izlenmeye başladı.
Truman Doktrini’yle
dış politikada Batı Bloku’na yaklaşan Türkiye NATO’ya katılmak istedi.
Kore Savaşı’nda Doğu
Bloku’nun yayılmacılığına karşı dünyayla birlikte hareket eden Türkiye,
Batı Bloku ülkelerinin desteğini kazandı.
Türkiye’nin Avrupa
Konseyine Üye Olması
Soğuk
Savaş Dönemi’nde Türkiye’nin dış politikasının temel hedefi,
Batı ile siyasi ve ekonomik ilişkiler içinde olmaktı.
Bu doğrultuda
Türkiye, Avrupa Konseyi içinde yer almak istiyordu.
Türkiye, Avrupa
Komisyonu kurulduktan kısa bir süre sonra Yunanistan ve İzlanda ile
birlikte Ağustos 1949’da Avrupa Komisyonuna davet edildi.
Türkiye bu süreçten
sonra, komisyonun kurucu üyeleri arasında sayıldı.
Türkiye’nin komisyona
kesin katılımı ise TBMM tarafından 12 Aralık 1949’da onaylandı.
Türkiye’nin NATO’ya
Katılması
NATO, 4 Nisan 1949’da
12 devletin katılımıyla kuruldu. Türkiye ise başlangıçta NATO’nun dışında
kaldı.
14 Mayıs 1950
seçimleri sonucu iktidara gelen Demokrat Parti, NATO’ya katılma çalışmalarına
hız verdi.
Türkiye’nin NATO’ya
katılma konusunda Kore Savaşına asker göndermesi, Türkiye için önemli bir
dönüm noktası oldu.
Türkiye’nin NATO’ya
kabul edilmesini sağlayan bir başka gelişme ise SSCB’nin nükleer silah edinmesi
oldu. 1949’da SSCB, atom silahına sahip olduğunu resmen açıkladı.
ABD, SSCB’nin olası
bir nükleer saldırısına karşılık verebilmek için SSCB’ye yakın bölgelerde
askerî üslere ihtiyacı olduğunu düşünüyordu. Bunun için de Türkiye’nin NATO’ya
alınmasını istedi.
22 Ekim 1951’de
Türkiye ile Yunanistan’ın NATO’ya katılımını sağlayan protokol imzalandı.
TBMM, 18 Şubat
1952’de Kuzey Atlantik Antlaşması ve Protokolü’nü onaylayınca Türkiye
NATO’ya resmen katıldı.
Türk Askeri Kore’de
II. Dünya Savaşı’nda
Japonya teslim olduktan sonra Kore’nin kuzeyini SSCB, güneyini ise ABD denetim
altına aldı.
Kore, 38. enlem sınır
kabul edilerek Güney Kore ve Kuzey Kore olmak üzere ikiye ayrıldı.
SSCB ve ABD arasında
gerçekleşen görüşmelerden bir sonuç çıkmayınca Kore’nin birleşmesi
gerçekleşmedi.
ABD’nin desteklediği
Güney Kore’de yapılan seçim neticesinde 17 Temmuz 1948’de Güney Kore
Cumhuriyeti kuruldu.
SSCB’nin desteklediği
Kuzey Kore’de de seçimler yapıldı ve 9 Eylül 1948’de Kore Halk Cumhuriyeti
kuruldu.
Siyasi olarak ikiye
bölünen Kore’de yaşanan gerginlikler bitmedi ve bir savaşa dönüştü.
25 Haziran 1950’de
SSCB’nin desteklediği Kuzey Kore birlikleri, Güney Kore’deki askerlerin sınırı geçtiklerini
ileri sürerek Güney Kore’ye saldırdı.
Savaşın başlamasıyla
ABD, Güney Kore’ye yardım göndermeye başladı ve Birleşmiş Milletleri
harekete geçirdi.
Alınan kararla
ABD’nin önderlik ettiği bir Birleşmiş Milletler Kuvveti oluşturuldu ve
komutanlığına da Amerikalı General Mac Arthur (Mak Artur) getirildi.
ABD’den sonra Kore’ye
asker gönderen ikinci ülke Türkiye oldu.
Kore Türk Tugayı
Komutanlığına Tuğgeneral Tahsin Yazıcı; Piyade Alay Komutanlığına da Celal Dora
atandı.
Birleşmiş Milletler
Barış Gücü Komutanlığı bünyesinde savaşan Türk askeri,
başarılı bir şekilde mücadele etti.
Çok şiddetli
geçen Kunuri Muharebeleri’nde önemli başarılar kazanan Türk ordusu, büyük
kayıplar verdi.
Üç yıl süren Kore
Savaşı’nda taraflar birbirlerine üstünlük sağlayamadılar.
1950’de başlayan
savaş, 27 Temmuz 1953 Panmunjom Ateşkes Anlaşması ile sona erdi.
1950’Lİ YILLARDA
TÜRKİYE
Siyasi
Hayat
14 Mayıs 1950
seçimleriyle başlayan Demokrat Partinin iktidarı kesintisiz olarak on yıl
devam etti ve 27 Mayıs 1960 yılındaki askerî darbeyle sona erdi.
Bu süreç boyunca CHP
ana muhalefet partisi görevini üstlendi.
DP iktidarının ilk
yıllarında 18 Temmuz 1932 tarihli genelge ile başlayan ezanın Türkçe
okunması uygulamasına 16 Haziran 1950’de son verildi. Bu tarihten sonra
ezanın okunuşu aslına döndürüldü.
Yine aynı dönemde
halkı kışkırtmak amaçlı Atatürk heykellerine yapılan
saldırılar üzerine 25 Temmuz 1951’de Atatürk’ün manevi şahsiyetini
korumak için Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun çıkarıldı.
Köy Enstitüleri 1954’te
öğretmen okullarına dönüştürüldü.
1950’den 1954’e kadar
geçen süreçte Türkiye ekonomisinde kalkınmanın yaşandığı bir dönem oldu.
Ekonomide tarım sektörüne öncelik verildi. DP, sanayide de özel
sektöre dayalı bir siyaset uyguladı.
Ekonomiyi geliştirmek
için yabancı sermaye teşvik edildi. Bu amaçla 1951’de Yabancı Sermayeyi
Teşvik Kanunu çıkarıldı.
Dış politikada
ise Sovyet Rusya tehlikesi karşısında ABD’nin desteğini sağlamaya devam edildi.
1954 seçimlerinin
ardından DP, oylarını önemli ölçüde artırarak iktidarını devam ettirdi.
DP iktidarı döneminde
olumlu gelişmeler yaşanırken iç ve dış politikada olumsuz gelişmeler
de ortaya çıktı.
Dış politikada;
Kıbrıs Meselesi ve 6-7 Eylül Olayları’nın yaşanması büyük sıkıntılara yol
açtı.
İktidar ve
muhalefet çatışmasının en şiddetli olduğu dönemde DP, 1958 yılında
yapılacak seçimleri erkene aldı ve seçimlerin 27 Ekim 1957’de
yapılacağını duyurdu.
Altı ay öne alınan
seçimleri DP kazandı, ancak diğer seçime göre muhalefet bu seçimden
güçlenerek çıkmıştı.
DP %47,7 oy oranı ile
424 milletvekili çıkardı. Bu dönemde de DP kadrolarında ciddi bir değişiklik
olmadı.
TBMM, 2 Kasım 1957’de
Celal Bayar’ı 413 oyla üçüncü kez cumhurbaşkanı seçti.
1958’de Cumhuriyetçi
Millet Partisi ile Köylü Partisi birleşip Cumhuriyetçi Köylü Millet
Partisi (CKMP) adını aldı.
Hürriyet Partisi de
CHP’ye katıldı.
Muhalefet
partilerinin birleşme yoluna gitmesi, iktidar-muhalefet ilişkilerini daha da
sertleştirdi. Muhalefetin birleşmesi üzerine DP öncülüğünde Vatan
Cephesi kuruldu.
Bu durumu hükûmetin
aleyhine kullanan muhalefetin kışkırtmasıyla ülkedeki
siyasî gerginlik arttı.
Siyasal gerginliği
azaltmak ve istikrarı sağlamak isteyen hükûmet 18 Nisan 1960’da DP
milletvekillerinden oluşan ve olağanüstü yetkilere sahip Tahkikat
Komisyonu’nu kurdu.
Komisyon ülkenin
istikrarını bozacak her türlü yıkıcı faaliyete müdahale etme yetkisine sahip
olacaktı. Komisyon, kararlarına uymayan yıkıcı faaliyette bulunanlara hapis
cezası verme yetkisine de sahip olacaktı.
27 Mayıs 1960’ta
Millî Birlik Komitesi adlı bir cunta yapılanması, Türk Silahlı Kuvvetler adına
millî iradeyi hiçe sayarak ülke yönetimine el koydu.
DP üyeleri
tutuklandı, anayasa ve meclis feshedildi.
Tüm siyasi
faaliyetler askıya alındı.
Ekonomik
Hayat
1950 seçimleri ile
iktidara gelen Demokrat Parti, Liberal ekonomi
anlayışını savundu. Özel teşebbüsün ön planda olduğu bir
ekonomik program benimsendi.
Yabancı ve yerli
sermayenin sanayiye girmesini teşvik etmek amacıyla 1950’de Türkiye
Sınaî Kalkınma Bankası kuruldu.
Ekonomiyi
canlandırmak amacıyla 1951’de “Yabancı Sermaye Yatırımlarını Teşvik Kanunu”
çıkartılarak yabancı sermayenin Türkiye’ye gelmesi
kolaylaştırılmaya çalışıldı.
Başta Almanya ve ABD
firmaları olmak üzere birçok yabancı firma Türkiye’de yatırımlar
yaptı. Dönemin en çok tartışılan konularından biri de Petrol Kanunu oldu.
Bu kanunla birlikte
birçok yabancı şirkete Türkiye’de petrol arama izni verildi
DP, ekonomide
liberalizm politikasını benimsemiş olmasına rağmen yatırımların birçoğunu
yine devlet yapmak zorunda kaldı.
Makine Kimya Endüstri
Kurumu, Denizcilik Bankası, Et ve Balık Kurumu, Devlet Malzeme Ofisi, Türkiye
Petrolleri Anonim Ortaklığı, Ereğli Demir Çelik Fabrikaları gibi
birçok Kamu İktisadi Teşekkülü (KİT) kuruldu.
Demokrat Parti Dönemi’nde
tarım sektörü ön planda tutuldu.
Türkiye nüfusunun
büyük bir kesimi kırsal alanda yaşamakta ve tarımla uğraşmaktaydı.
Çiftçiye ucuz kredi
verildi ve tarımda makineleşme hızlandırıldı.
Geleneksel tarım
uygulamalarından modern tarıma doğru geçiş sağlandı.
Marshall
yardımlarıyla başta traktör olmak üzere modern tarım aletlerinin sayısında
büyük artış oldu.
Yapılan tüm
çalışmalar ve hava koşullarının tarıma elverişli gitmesiyle 1950-1954
yılları arasında tarımsal üretimde büyük bir artış sağlandı.
Marshall Planı
çerçevesinde yapılan yardımlar sadece tarım alanında değil madencilik,
ulaştırma ve bayındırlık alanlarında da kullanıldı.
ABD, yardımların kara
yolları yapımı için de kullanılmasını istedi. Bu yüzden demir yolları yapımı
durdurulup kara yolları yapımına ağırlık verildi.
Amerikalı teknik
uzmanların girişimiyle 1949’da Kara yolları İdaresi kuruldu.
II. Dünya
Savaşı sonrasında da uygulanmış olan Millî Korunma Kanunu tekrar
uygulamaya konuldu. Bütün tedbirlere rağmen ekonomideki sıkıntılar artarak
devam etti.
Sosyal
ve Kültürel Hayat
1950’li yıllardan
itibaren kentlerdeki sanayileşme ile beraber köylerden kentlere göçler daha da
artarak devam etti.
Türkiye’nin toplumsal
ve ekonomik yapısında önemli değişimler beraberinde geldi.
Bu dönemde Garip Akımı’nın
ardından İkinci Yeni şiir anlayışı ortaya çıktı. Yine bu
dönemde ortaya çıkan Attila İlhan öncülüğündeki Maviciler
ise şiirde yeniliği savunup şairanelikten ödün vermeden romantik
bir duyarlılıkla toplumcu gerçekçiliğin sözcüsü oldular.
Dönemin diğer önemli
edebiyat topluluğu ise eskiyi inkâr ve reddetmeden yenilik
arayışını sürdüren, geleneklere bağlı bağımsız sanatçıların
oluşturduğu Hisarcılar Grubu idi. Hisarcılar Grubu, edebiyatta millî zevk
ve anlayışını sürdürüp yaşayan dili kullandılar.
Önceden daha çok
konserlerde veya radyodan dinlenen müzik, toplumsal, ekonomik, teknolojik
alandaki gelişmeler sayesinde endüstri hâline gelmeye başladı.
1950 sonrasında gelirleri ve şehirle
irtibatı artan kırsal kesimde, serbest bırakılan ithalatın da etkisiyle
radyo, plak ve müzik cihazlarına olan ilgi arttı. Müzik evlere kadar girebilen
bir sanat dalı hâline geldi. Müzik alanında devlet kontrolü azaldı ve
serbestlik sağlandı. Tüm dünyada olduğu gibi Jazz (caz) ve Rock’n Roll (rakın
rol) gibi müzik türleri bu dönemde Türkiye’yi de etkisi altına aldı.
Yabancı müzik
türlerine olan ilgi, yabancı dilde şarkılar söyleyen yerli sanatçıların
ortaya çıkmasını sağladı.
Diğer yandan Klasik
Türk müziği ve Türk Halk müziği doğal süreci içinde gelişimini sürdürmeye devam
etti.
Dönemin önemli ses
sanatçıları arasında Aşık Veysel , Zeki Müren, Müzeyyen Senar yer almaktadır.
Sinema tarihinde
1950-1960 yılları Yeşilçam Sineması olarak geçmektedir. 1953’te ilk
senaryosu “Kanlı Para” ile sinema hayatına atılan Safa Önal, en
fazla filme çekilmiş senaryoya sahip kişi olarak Guinness (Gines) Rekorlar
Kitabı’na girmiştir. Sefa Önal’ın 395 senaryosu filme çekilmiştir.
Sizin Görüşünüz Bizim İçin Değerli!